Haber ve Fotoğraf: Hasan Can Mak
Elazığ denilince akla gelen ilk yer Harput oluyor şüphesiz. Elazığ’ın en eski yerleşim yeri olan Harput, tarihi yapısıyla gezip görülmeye değer bir yer.
Mevcut tarihi kaynaklara göre Harput’un en eski sakinleri M.Ö. 2000 yıllarından itibaren Doğu Anadolu’ya yerleşen Hurrilerdir. Hurriler’den sonra bölgenin, Hitit hakimiyeti altına girdiğini görmekteyiz. Çok uzun sürmeyen Hitit hakimiyetinden sonra M.Ö. 9’uncu Asırdan itibaren Doğu Anadolu’da devlet kuran Urartular Harput’ta uzun süre hüküm sürmüştür. Bugün bile tarihi heybetiyle ayakta duran Harput Kalesi Urartu devrinin izlerini taşımaktadır. Kale’de kaya içine oyulmuş merdivenler, tünel ve hücrelerle su yolu bulunduğu tespit edilmiştir. M.Ö. 9’uncu Asırdan beri bu kalesiyle müstahkem mevki olarak bilinen Harput, en az 4000 yıllık bir maziye sahip bulunmaktadır. Harput isminin ilk hecesi olan Har, taş (kaya) anlamına, son hecesi olan put (berd) ise kale anlamına gelmektedir. Günümüz Türkçe si ile Taş Kale anlamını taşımaktadır. Harput’un M.S. 12’inci asırdan 3’üncü asra kadar, zaman zaman Romalıların siyasi ve askeri nüfuzunda kaldığını görmekteyiz. Ancak Romalıları Anadolu’dan çıkarmak için uzun ve çetin mücadeleler yapan Pontus Kralı Mithradates devrinde ve ondan sonraki zamanlarda el değiştirdiği de bilinmektedir. Bununla birlikte, Miladi 3’üncü asırda, İmparator Dioclatianus zamanından itibaren Harput bölgesi tamamen Roma İmparatorluğuna bağlanmıştır. Daha sonra Sasanilerle, Bizanslılar arasında devam eden harplerde daima ihtilaf hududu olarak görülen ve kimi zaman Sasanilerin, kimi zaman Bizanslıların hakimiyetine girerek el değiştiren Harput’ta Bizans hakimiyetinin ilk devresi 7’inci asrın ortalarına rastlar. Ancak Hz. Ömer zamanında Suriye ve Irak’ı ele geçiren Arapların 7’inci asrın ortalarına doğru Harput ve çevresini de zapt ettiklerini görüyoruz. Bu şekilde başlayan Arap hakimiyeti, 10’uncu asrın ortalarına kadar devam etmiştir. Harput’ta, Romalılar döneminde olduğu gibi, Araplar devrinde de etkin bir ize rastlanmamıştır. Bölge, daha çok Bizans ve Arap siyasi ve askeri gücünün gövde gösterilerine sahne olmuştur.
Bizans tarihinde Harput, bugünkü söyleyişe çok yakın olarak “Harpote” diye geçmektedir. Aslında Harput bölgesi de “Mesopotamia” olarak adlandırılmaktadır. Harput’ta Bizans hakimiyeti aşağı yukarı 11’inci asrın sonuna kadar devam etmiştir. Harput ve çevresi, 26 Ağustos 1071 Malazgirt muharebesinden sonra 1085 yılında Türklerin eline geçmiştir. Bu ise Selçuklular devrine rastlamaktadır.
Şüphesiz Harput denince de akla ilk gelen kalesidir. Hatta birçok kişi sadece Harput Kalesi’ni bilir. Kale, Harput’un güneydoğusunda ovaya hakim yalçın kayalar üzerinde bulunmaktadır. Coğrafi durumu bakımından tarih boyunca önemli bir kale olarak bilinmektedir. Kalenin asıl yapısı M.Ö. takriben 900. yıla aittir. Urartular devrinde yapıldığı bilinmektedir. Bu kale çeşitli tarihlerde onarımlar görmüş ve önemli ölçüde günümüze kadar gelebilmiştir. Harput Kalesi hakkında çeşitli efsaneler anlatılmaktadır. Bir rivayete göre kalenin yapımı sırasında yaşanan su kıtlığı nedeniyle, zamanın hükümdarının emriyle harcın hazırlanmasında su yerine süt kullanıldığı, bu yüzden de kaleye “Süt Kalesi” dendiği söylenmektedir.
İç kale ve dış surlar olmak üzere iki bölümden meydana gelen Harput Kalesi’nin özgün bir yapı olarak günümüze kadar korunabilmesinde Artuklu Dönemi’nde yapılan onarımların katkısı büyüktür. Kale daha sonra Dulkadiroğulları, Akkoyunlular ve Osmanlı Dönemi’nde de onarımlar görmüştür. Kalesinin dış surları tamamen yıkılmıştır. Yalçın kayalar üzerinde inşa edilen ve kuşatılması oldukça zor olan kale, içerisinde hastane, tahıl ambarı, darphane, su sarnıcı, cephanelik, cami ve çok sayıda sivil yapının bulunduğu büyük bir mahalledir. Harput eski bir yerleşim yeri olmasından öttürü bir çok tarihi yapıt bulunmaktadır.
Harput’un en ilginç yapısı ise Ulu Cami’nin eğri minaresidir. Bundan dolayı “Eğri Minareli Cami” de denilmektedir. İtalya’da bulunan meşhur Pisa Kulesi’ne benzerliği ile de dikkat çekmektedir. Hatta söylenenlere göre Ulu Cami, Pisa Kulesi’nden bile eğiktir.
Arap Baba Türbesi de bilinen ve birçok ziyaretçiyi kendisine çeken bir türbedir. Arap Baba mescidi kitabesine göre 1279 yılında Selçuklu hükümdarı III. Gıyasettin Keyhüsrev zamanında Yusuf Bin Arap Şah Bin Şaban tarafından yaptırılmıştır. Arap Baba, Harput’ta türbesi bulunan ve aynı isimle anılan bir ziyaretgahtır.
Yine önemli yapıtlardan biri de Süryani Kadim Meryem Ana Kilisesi’dir. Tarihi Harput şehrinde M.S. 179 yılında yapılan Meryem Ana Kilisesi, Harput Kalesi’nin doğusunda bulunmaktadır. Zemini ile arka duvarını Harput Kalesi’nin üzerine yapıldığı kaya teşkil etmektedir. Kilise 150 metrekarebüyüklüğünde taştan yapılmıştır. 1999 yılında bakımı yapılarak kilisenin zemini taşla döşenip, iç ve dış aydınlatması sağlanarak ibadete ve ziyarete açılmıştır. Eski Antik Roma Kiliselerine benzerliğiyle dikkat çekmektedir.
Tarih açısından büyük bir zenginliğe sahip olan Harput günümüzde yerleşim yeri olarak halâ kullanılmaktadır.