Haber-Fotoğraf-Video: Kadriye Sema Kayar
Gaziantep Nizip Halk Eğitim Merkezinde görev yapan görme engelli İbrahim Halil Uysal, bağlama ve işitme dersleriyle hem eğitim veriyor hem de dinleyenlere müzik ziyafeti sunuyor. Her yıl konservatuvara öğrenci yetiştiren Uysal, “Görme engelimden dolayı hiçbir sıkıntı yaşamadım, öğretmenin yöntemini biliyorum. Gören bir müzik öğretmeni gibi nota eğitimi vererek öğretiyorum” diyor ve engellerin aşılacağını şu sözlerle ifade ediyor: “İnsanın engelli olması, hiçbir zaman önüne engel olamaz. Görme engelimi, diğer uzuvlarımla kapattığımı düşünüyorum.”
Heyecanla ve sessizce adımlarımızı atarken…
Sınıfta gönül tellerimizi titreten nağmeler…
Öğrenme ve öğretme karşısında hiçbir engelin duramayacağının en güzel örneğini temsil eden İbrahim Hoca, yaşam mücadelesiyle de günümüz kuşağına ve gelecek kuşaklara rol model oluyor. Bu yüzden de onun hikâyesini anlamak ve anlatmak büyük önem taşıyor.
İbrahim Hoca öğrencilerine bağlama çalmayı öğretmekle kalmıyor, bizimle birlikte öğrencilerinin de gönül tellerini titretiyor. Onun sesi ve icrası sayesinde daha anlamlı hale gelen nağmeleri dinlerken, kendimizi bu hülyalı ortamın büyüsüne kaptırmaktan alıkoyamadık. Parçanın bitişiyle sessiz adımlarla sınıfa girdik, İbrahim Hoca ve öğrencilerinin yakaladığı armoninin tadını çıkarmaya başladık.
Müzikle dolu bir yaşam
Halil İbrahim Uysal, 1981 yılında Gaziantep’in Nizip ilçesinde doğuştan görme engeliyle dünyaya gelmiş. Öğretmen bir babanın çocuğu olan Uysal’ın görme engelli bir ağabeyi de var.
Uysal çocukluk dönemlerinin başlangıcından beri müziğe ilgi duymuş. Yaşıtları dışarıda koşup oynarken, o evde türküler dinleyip ezberlermiş. Henüz üç, dört yaşlarındayken, anne babasını türküler söyleyerek uyandırırmış. İlerleyen yıllarda akraba düğünlerinde türküler söylemeye başlamış. Bu müzik aşkını gören babası duruma kayıtsız kalamayarak, yedi yaşındaki Uysal’ı onun gibi görme engelli olan öğretmen Nuri Boztaş’a emanet etmiş. Yedi yaşında ailesinden ayrılarak yatılı okula başlayan Uysal için artık yaşam kökten değişmiş.
Ankara macerasının ardından artık iş hayatı başlamış. Mezun olduktan sonra Manisa Demirci, Şanlıurfa Suruç ve Gaziantep’in Nizip ilçelerinde görev yapmış. Suruç’ta iken eşiyle tanışmış ve evlenmiş. Bu evlilikten dört evladı var. 2012 yılında da ilk albümü “Ezo Gelini” yayımlamış.
Uysal şimdi de Gaziantep Nizip Halk Eğitim Merkezinde bağlama ve işitme dersleri veriyor. Kurumda üçüncü senesini geçiren ve yüzlerce öğrenci yetiştiren Uysal, her yıl konservatuvara da öğrenci yetiştiriyor.
“Bizler de bir şeyler başarabiliriz…”
Hayat hikâyesini bize anlatırken, merak edip hayatındaki dönüm noktasını sordum. O günleri yaşar gibi bir edayla “Hayatımda dönüm noktası şudur: İlkokul üçüncü sınıfa giderken, Yaşar Seçkin adında bir müzik öğretmeni okula gelmişti. Yaşar Öğretmen altıncı, yedinci, sekizinci sınıflardan oluşan bir Türk Halk Müziği Korosu oluşturmuştu. Bu koroda ben de yer aldım. Öğretmenimin bana bu kadar güvendiğini gördükten sonra müziğe atıldım, bu mesleği yaparım diye düşündüm.” diyor.
Ebeveynlerin ve eğitimcilerin engelleri aşma konusunda ne kadar önemli olduğunu vurgulayarak da şunları ekliyor:
“Sevgili ebeveynler, lütfen engelli çocuğunuzdan utanmayın. Engelli çocuğunuzdan utandığınız takdirde onlara iyilik yapmış olmazsınız. Çocuklarınızı eve kapattığınız sürece çocuklarınız kendilerini işe yaramayan, hiçbir şeyi başaramayan insanlar olarak görüp; bu tarz düşünceler içinde yaşamlarını sürdürmeye çalışacaklardır. Lütfen çocuklarınızı evlere kapatmayın. Çocuklarınıza değerli olduklarını, onlarında ilgi alanlarının olabileceğini anlatın. Çocuklarınızla birlikte onların ilgi alanlarını keşfedin ve onlara güvendiğinizi, onları sevdiğinizi hissettirin.
Güven içinde, sevgiyle büyüyen ve ilgi alanı keşfedilen her çocuk başarılı olacaktır. Beni tanıyan insanlar engelli bir bireyin de bir şeyler başarabileceğini bilir. Diğer insanlar gibi bana acıyarak değil de gıptayla bakar. Ben ebeveynlerimin ilgimi keşfetmesiyle bu düzeydeyim. Sevgili engelli kardeşlerim, lütfen sizlerde kendinizi hakir görmeyin engeliniz ne olursa olsun ‘Bizlerde bir şeyler başarabiliriz, bizimde ilgi alanlarımız olabilir’ diyerek bir adım atabiliriz, bizler de topluma karışabiliriz. Toplumumuzda maalesef engelli insanların bir şeyler başaramayacağına dair önyargılar var. Bizler bu ön yargıları yıkmak durumundayız. Hatta bize karşı yapılan ön yargılar bizi kamçılamalı. Kamçılamalı ki bizler daha azimli olalım, daha başarılı olalım. Benim gözlerim görmüyor olabilir ama diğer uzuvlarım yerinde. Gözlerimin görmeyişi yapabileceklerime engel olamadı. Engel dediğimiz şey aslında bireyin kendisine karşı oluşturduğu bariyerden başka hiç bir şey değildir. Bir insanın gözlerinin görmeyişi ya da herhangi fiziksel bir engelinin oluşu, o insanın bir şeyleri başaramadığı anlamında değildir.”
“Görme engelimi diğer uzuvlarımla kapattığımı düşünüyorum”
İbrahim Hoca’yı dinlerken onun ne kadar güçlü bir insan olduğunu düşünmekten kendimi alıkoyamadım. Ben bu düşüncelere dalmışken o anlatmaya devam ediyor:
“Görme engelimden dolayı hiçbir sıkıntı yaşamadım, öğretmenin yöntemini biliyorum. Gören bir müzik öğretmeni gibi nota eğitimi vererek öğretiyorum. Şükürler olsun, hiçbir öğrencimiz bağlama çalmayı öğrenmeden kursumuzdan ayrılmadı.
İnsanın engelli olması, hiçbir zaman insanın önüne engel olamaz. Yeter ki istesinler istedikten sonra her şeyi başarabilirler. ‘Allah hiçbir kuluna taşıyamayacağı yükü vermez’ inancına sahip olduğum için, görme engelimi diğer uzuvlarımla kapattığımı düşünüyorum.
Toplumun en çok rahatsız olduğum yönü; engelli bir insan gördüklerinde ona çok fazla bakmaları. Engelli insanların yardıma muhtaç olduğunu düşünmeleri. Biz engelli insanlar, yardıma muhtaç insanlar değiliz. İnsanların engelli insanlara karşı farkındalığı olmalı, engelli insanların da bir şeyler başarabileceğini yadsımamalılar.
Maalesef; toplumumuzda görme engelli insanlara karşı geliştirdiğimiz bir farkındalık yok. Önyargılarımız farkındalık geliştirmemize engel oluyor.
Öğrencilerimden çok güzel dönüşler alıyorum; öğrettiklerimin, anlattıklarımın anlaşıldığını düşünüyorum. Geri dönüşler çok güzel ve çok tatmin edici oluyor.”
“Bu konuma isyan etmeden kendimi hiç hakir görmeden geldim.”
Artık kişisel hayatının yanı sıra müzik hayatına dair merak duymaya başlıyordum ki İbrahim Hoca anlatmayı şöyle sürdürüyor:
“Arif Sağ, Musa Eroğlu, Neşet Ertaş, Erdal Erzincan, Erol Parlak gibi müzisyenlerden etkilendim. Âşıklardan ise; Âşık Daimi, Davut Solori, Hacı Taşan, Çekiç Ali gibi müzisyenleri de çok dinledim.
Bu konuma isyan etmeden kendimi hiç hakir görmeden geldim. Çok çalıştım, çok inandım.
Genç müzisyenlerde bu işi yapacaklarına inanacaklar, azmedecekler ve isteyecekler. Sabır, sebat ve azim; bu üç özellik bir insanda olduktan sonra her şeyin üstesinden gelirler. Ancak şu vardır ki: bir insanda yetenek yoksa yapacak pek de bir şey olmadığını düşünüyorum. Önce insan kendisi istemelidir.”