Fırat Haber

Bir düşünce ve eğitim sistemi: “Judo spordan daha fazlasıdır…”

Haber ve Fotoğraf: Hivda Aslan

Temeli matematik ve fizik prensiplerine dayanan, kişinin bütünsel eğitiminde önemli rol oynayan judo sporuna 37 yılını veren Arzu Bayrak Kiraz, “Ben antrenörlük dışında aynı zamanda beden eğitimi öğretmeniyim. Judo için geleneksel çocuk oyunlarında gözlemlediğim hız, zekâ ve güç göstergelerine dikkat ederek öğrenci seçimi yapıyorum.” dedi. Sporcu Semanur Aslan ise judoya olan bağlılığını şöyle ifade ediyor: “Zorlandığım oluyor fakat benim bir hayalim var ve onu korumam gerek. Yorulduğumda pes edersem başarılı olamam.”

Kökeni 1880’li yıllara dayanan judo, dövüş sporlarının önemli merkezi olan Japonya’da ortaya çıkmış. 1882’de Japon Profesör Jigoro Kano tarafından felsefesi geliştirilen bu sporun temeli matematik ve fiziğe dayanıyor. Bu spor Türkiye’ye de 1950’li yıllarda gelmiş. 1962 yılında Güreş Federasyonu tarafından federe olarak kabul edilen judo, kişinin fiziksel ve zihinsel gelişiminde önemli rol oynuyor. Judonun önemini daha iyi anlamak için Fırat Haber ekibi olarak 37 yıldır bu spora gönül veren, Gebze Sporcu Eğitim Merkezinde görev yapan Arzu Bayrak Kiraz ve öğrencileriyle buluştuk.

Judo yetenek sporu mu?

Öncelikle judonun yeteneğe dayalı olup olmadığını öğrenmek istiyoruz. Antrenör Kiraz sorumuza şu cevabı veriyor:

“Her sporun kendine özgü beceri ve özellikleri var. Judo sporunun da antropometrik özellikler dediğimiz bazı fiziksel uygunluk durumları var. El ve ayakların büyük olması, üst gövdenin alt gövdeye göre daha uzun olması gibi ama bu fiziksel uygunluklar kişilere yardımcı olsalar da asıl önemli olan çalışma disiplini ve devamlılığı. Bizim sporumuzda motor beceriler dediğimiz; kuvvet, çabukluk, dayanıklılık, esneklik, koordinasyon gibi özellikler birbiriyle desteklenmeli. Bu becerilerin bazılarının potansiyelini doğuştan getiriyorsunuz bazıları antrenman ile daha iyi duruma getiriliyor. Ama ne kadar fiziksel uygunluğunuz olursa olsun, gereken çalışma yapılmadığında istenilen performansa ulaşmak mümkün görünmez.”

Judoya başlama yaşı var mı?

“Çok küçük yaşlardan itibaren judo çalışmaları yapılabiliyor. Genelde lisans çıkarılma yaşı olan 7-8 yaş civarını uygun görüyoruz. Daha erken veya daha geç başlayanlar da olabiliyor. Ama müsabakalara hazırlıklar ve temel eğitimin tam verilmesi için ilkokul çağında bu spora başlamış olmak önem kazanıyor.”

Judoya başlamak isteyen öğrenciler nasıl bir sınav süreci geçiriyor?

“Okulda da bu sporu yapmaya istekli olan öğrencileri değerlendirmelere alıyordum”

Gebze Sporcu Eğitim Merkezinde sporcu adayları başvurularının ardından beceri koordinasyon bölümünde 6 aylık hazırlık eğitimi alıyor. Bu eğitimle temel motor becerilerinin geliştiğini belirten Antrenör Bayrak Kiraz şu ifadelerle eğitimin içeriğini anlattı:

“Bu eğitimin ardından sporcuların ölçümleri yapılarak branşlara yönlendirmeler yapılıyor. Bu çalışma sistemine kulübümüz bünyesinde yeni geçtik. Sporcu ve ailesinin branş tercihleri de dikkate alınıyor. Ama kendilerine daha uygun branşlar var ise tarafımızdan bilgilendirme yapılıyor.

Ben antrenörlük dışında aynı zamanda beden eğitimi öğretmeniyim. Judo için geleneksel çocuk oyunlarında gözlemlediğim hız, zekâ ve güç göstergelerine dikkat ederek öğrenci seçimi yapıyorum. Okulda da bu sporu yapmaya istekli olan öğrencileri değerlendirmelere alıyordum. Ayrıca bakanlık projesi olan fiziksel uygunluk testlerinde verdikleri sonuçlara göre spora uygun olduğunu düşündüğüm öğrencileri de yönlendiriyordum. Ülkemizde son yıllarda bu konuda daha sistemli ve bilimsel çalışmalar yer almakta. Bizler de antrenör ve öğretmenler olarak bu sistemler üzerinden değerlendirme ve yönlendirmeler yapmaya dikkat ediyoruz.”

Ebeveynlerin judoya yaklaşımı

“Ailenin desteği ve takibi çok önemli”

Ailelerden konu açılınca, ebeveynlerin judoya yaklaşımını merak ediyoruz:

“Aileler daha önceden ön bilgiye sahip değil ise pek de bir fikirleri olmuyor. Genelde çocuklarımız spor yapsın, hareketli olsun tarzında düşünceleri var. Aileler ile konuştuğumuzda genel bilgiler veriyoruz, soru işaretleri var ise cevaplandırıyoruz. Özellikle bizim seçim ile çağrı yaptığımız sporcularda ailelerin bu spor ile ilgili hiçbir bilgileri olmadığından genel bir çerçeve çiziyoruz. Kimi aileler çok destekçi ve ilgili kimi aileler ise çok da takip etmiyorlar.

Ailenin desteği ve takibi çok önemli. Sporcunun beslenmesi, dinlenmesi, antrenman devamlılığı hep ailenin yükümlülüğü altında. Çocukta oturmuş, disiplinli, programlı bir anlayış oluşana kadar onların takibi sporcunun başarısında çok büyük etken olmaktadır.

Zaman zaman bu başka şehirlere gitme meselelerinde panik olan, güvensizlik yaşayan veliler oluyor. Hatta bu nedenle çocuklarını spordan çekmek isteyen veliler bile gördük. Ama bizler onların bize güven duymalarını zamanla sağladık önce günübirlik çalışmalar yaptık, yakın illerde gerçekleşen maçlara katıldık ailelerin durumdan her zaman istedikleri gibi bilgi sahibi olmalarını sağladık. Çocukların geri dönüşleri de olumlu olunca zamanla onlar da alıştılar.”

Öğrencilere yönelik oyun ve eğlenceli etkinlikler, heyecan duyabilecekleri aktiviteler düzenleyerek bu spora bağlılık ve dayanıklılık geliştirmeye çalışıyoruz. Zaman içinde onlarda yaş aldıkça başlangıçta anormal ya da korkutucu görünen şeyler alışıldık, bilindik ve normal görünüyor.

“Judo spordan daha fazlasıdır”

Sporcuların ve antrenörlerin motivasyon kaynağıyla ilgili sorduğumuz soruya Antrenör Bayrak Kiraz, eğitimin önemi vurgulayarak cevap veriyor:

Eğitim; istendik davranış değişikliği olarak tanımlanıyor. Böyle söylendiği zaman biraz soğuk duruyor belki ama biraz düşününce aslında ne kadar önemli bir cümle olduğu daha iyi anlaşılıyor. Avrupa Judo Birliğinin bir sözü var: ‘Judo spordan daha fazlasıdır’ diye. Bir antrenör arkadaşımız da ‘Bir düşünce ve eğitim sistemidir.’ der.

Öğrencilerimizin kendi potansiyellerini fark etmeleri; savaşmayı, mücadeleyi öğrenmeleri; cesur ve özgüvenli olmaları; daha iyi bir insan olmaya çabalamaları; kendi ayakları üzerinde durarak özgürleşmeleri bizim çok önemli ve bunu gözlemlemek paha biçilemez. Sadece antrenmanda veya müsabakalarda değil, hayatın kendisi içinde de bu duruşu sergilemeleri en etkili motivasyonumuz.

Bir davranışı çok pratik ederseniz bir müddet sonra o sizin parçanız olur. Pek çok pratik ve denemelerle sınırlı alanlardan daha geniş alanlara yayılır. Elbette ki sportif başarı da antrenörün motivasyon kaynağıdır ama kendi adıma sonuna kadar mücadele eden, potansiyelini gerçekleştiren, dürüstçe hareket eden, uyum ritmini yakalayan, kendine ve çevresine destekçi, saygılı, iyi insanlar, karakterler yetiştirmek benim asıl motivasyon kaynağım.”

Her şey 23 Nisan gösterilerinde başladı…

“Aslına bakarsak judo benim hayatımda zaten varmış ve ben bunu görmemişim”

“Çocukların yetenekleri çerçevesinde en iyisini yapabileceklerini herkese göstermelerini temenni ediyorum”

Antrenör Bayrak Kiraz ile gerçekleştirdiğimiz verimli ve keyifli sohbetin ardından 16 yaşında büyük hayalleri olduğu gözlerinden belli olan Sporcu Semanur Aslan ile konuşuyoruz. Aslan’a judoya serüvenini sorduğumuzda bize şunları anlattı:

“Benim ortaokul öğretmenim aynı zamanda judo antrenörüydü. Ortaokul 5. sınıfı başka bir okulda okudum. 6. sınıfta okul değiştirip judo antrenörümün olduğu okula kaydımı almıştım. Aslında ilk başlarda bu okula gelmek istemiyordum ama sonradan bu okul hayatımı değiştiren yer oldu.

O zamanlar 23 Nisan yaklaşıyordu. Judo antrenörümün okulda aynı zamanda judocu öğrencileri vardı ve kendisi bu öğrencileriyle bir 23 Nisan gösterisi hazırladı. Annemle birlikte o gün onların yaptığı gösteriyi izlerken annemin şu sözünü işittim: ‘Ben böyle bir spor olduğunu bilseydim kesinlikle senin de bunu yapmana izin verirdim’.

Yedinci sınıfa geçtiğimde kendime bu spora başlamaya dair söz verdim. Çok istiyordum bunu yapmayı ve başardım da. Aslına bakarsak judo benim hayatımda zaten varmış ve ben bunu görmemişim. İlkokulda üç tane sınıf arkadaşım judocuydu. Ortaokulda yine bir veya iki tane judocu arkadaşım vardı ve lisede yine bir judocu arkadaşım. Ben biraz geç başladım hatta çok geç başladım da diyebilirim. Judo, yılların aldığı ve çoğunlukla tecrübeyi içine alan bir spor. Aynı zamanda çok zor bir spor. Bunu çok istedim, geç başlamama rağmen çok istedim ve devam ediyorum.

Bence bütün çocukların geç olmadan yetenekleri fark edilmeli. Aileler de desteklerini hiç kesmeden onlara yardımcı olmalı. Çocukların yetenekleri çerçevesinde en iyisini yapabileceklerini herkese göstermelerini temenni ediyorum. Aileden destek gelmese bile yapabileceklerine inansınlar, o zaman başarı gelecektir.”

“Kapıyı kapatsalar bacadan çıkar mutlaka o antrenmana giderdim”

“Hiçbir başarı dinlenerek gelmez”

Aile desteğinin önemini hem Antrenör hem de öğrenci Aslan ısrarla vurgulayınca, Aslan’ın ailesinin düşüncelerini soruyoruz:

Annem ve babam başta her ne kadar istese de sonlara doğru bırakmamı, yapamayacağımı, başarılı olamadığımı söylüyorlardı. Hatta bazen gece saat 11-12 gibi babamla tartıştığımız bile oluyordu. 4. senem bu sporda ve hala bırakmamı söylüyorlar. Annem her antrenmana gittiğimde ‘Artık gitme bırak’ diyordu. Öyle ki bazı anlar oturup ‘Acaba annem haklı mı bırakmalı mıyım?’ diye düşünürdüm. Fakat sonradan bu düşünceyi kafamdan söküp attım. Çünkü ben ‘Aileler çocukları için her zaman en iyisini düşünürler’ fikrine katılmıyordum. Onlar bizim yorulmamamızı, düşmememizi, ağlamamamızı, acı çekmememizi, uykusuz kalmamamızı istiyorlardı ve buna iyilik diyorlardı. Aksine çok büyük kötülük yaptıklarına inanıyordum. Çünkü hayat; genç, yaşlı, çocuk yetişkin dinlemiyordu. Hayat her zaman acı çektirmeye ve bizi yormaya hazırdı. Ve annemde acı çekip, yorulduğumu gördüğü için bırakmamı istiyordu.

Judo sikletle yapılan bir spor dalı ve ben kendi adıma kilomu korumakta zorlandığım için müsabaka olacağı belli olduğu zaman hangi siklette yarışmak istiyorsam ya da antrenörüm bana hangi siklette maça gireceğimi söylüyorsa o siklete düşüyordum. Hatta bazen içtiğim sudan kesmek zorunda bile kalıyordum. Annem kilo kaybımı görünce ‘Bir deri bir kemik kaldın bırak şu sporu, nasıl büyük hata yaptım da izin verdim sana’ diyordu. İsteseler göndermeyebilirlerdi fakat onlarda biliyordu ki kapıyı kapatsalar bacadan çıkar mutlaka o antrenmana giderdim.

Tecrübe eksikliğimden dolayı çok maç kaybettim başlarda. İlk Türkiye Şampiyonası maçım ümitler kategorisinde oldu. Ben ilk şampiyonamda Türkiye’de derece yaptım. Çünkü ailem bile olsa onların ne düşünüp ne söyledikleri değil benim neye inandığım ve neyi istediğim önemliydi ve bunu başardım.

Hangi spor dalı olursa olsun teknik ve kondisyon bakımından ne kadar iyi olursak olalım psikolojimiz iyi değilse biz bir hiçiz ve başaramayız. Ben bu yola her şeyi göze alarak çıktım ve devam ediyorum. Olumsuz düşüncelere benim yolumda yer yok. Her sporda zorlanmalar, acı çekmeler, yorulmalar olur ki böyle de olmalı; hiçbir başarı dinlenerek gelmez. Zorlandığım tabii oluyor fakat benim bir hayalim var ve onu korumam gerek. Yorulduğumda pes edersem başarılı olamam. Ben, ‘Ne olacaksın? Kim olacaksın? Bunu nasıl yapacaksın?’ sorularına yanıt verdim peki ya siz?.”