Yazı: Gökçe Tarakçı
Hepimiz hayatımızda mücadelelerimizi farklı yerlerde veririz. Filmler de bazen bu yolda yanında çokça eğlendiğimiz bir arkadaş bazen de hayat dersleri veren bir eğitimci gibi işlev görebiliyor. İşte “Green Book” tam da hayatın içinden, bir o kadar başarılı biçimde iyi işlenmiş bir film olup bizlere güzel öğütler aşılıyor: Üç Oscar ödülü, 54 diğer ödül ve 120 adaylığı olan film, tam bir görsel bir şölen yaratıp akıllarda uzun süre kalacak türden. Irkçılık ve önyargının konu alındığı filmde, dostluk ve manevi bağlarla ilmek ilmek işlenmiş bir yolda yolculuğa çıkmaya hazır olun!
Don Shirley, 1962’de ABD’nin Güney eyaletlerinde bir konser turuna çıkmak üzere olan dünya çapında ünlü bir Afro-Amerikalı piyanisttir. Sahnede herkes tarafından çok beğenilen fakat sahneden indiği anda ırkçılık yağmuruna tutulan birisidir. Bir sürücüye ihtiyacı olan Shirley, gece kulübünde çalışan Tony Vallelonga’yı işe alır. Tony patronuyla aralarındaki farklılıklarına rağmen kısa bir süre sonra bu ayrımcılık çağında herkese inat dostluğunu kuracak ve iki karakter de gökyüzünde özgür birer bulut olacaklardır. Karakterler, ırkçılıkla ve birçok tehlikeyle yüzleşirken beklenmedik bir dostluk bağı kuracaklardır. Neticede farklılığın sadece düşüncelerde gizli olduğu anlaşılacaktır.
Ten, dil, din, ırk ayrımı bizleri kurtuluşu olmayan derin sulara gömer. Önyargı günümüzde önüne geçilemeyen bir hastalık olup çözümü ise sadece karşı tarafla empati kurabilmektir.