Haber: Ramazan Dinç
Yapay zekâ, yalnızca teknolojik değil, aynı zamanda etik, hukuki ve dini tartışmaları da beraberinde getiriyor. Bilinçli makineler, dijital fetvalar, kültürel kodları tanıyan algoritmalar… Bütün bu başlıklar, insanlık tarihinin kadim tartışmalarından biri olan “ahlaki sorumluluk” ve “ilahi irade” sorularını yeniden gündeme taşıyor. Peki, yapay zekâ dinî değerlerle uyumlu geliştirilebilir mi? Bir makine fetva verebilir mi? Ya da bilinç taklit edilebilir mi?
Fırat Haber, bu soruları alanında uzman yapay zekâ mühendisleri ve İslam hukuku akademisyenleriyle masaya yatırdı. TOBB Üniversitesi Yapay Zekâ Uzmanı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Güçlü, Ankara Üniversitesi Yapay Zekâ Uzmanı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdurrahim Toktaş ve Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi İslam Hukuku Uzmanı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yıldıray Sipahi, yapay zekânın etik sınırları, dini otoriteye dönüşme potansiyeli ve İslam’da “bilinç” ile “ruh” kavramlarının bu yeni teknolojik düzlemde nasıl ele alınması gerektiğine dair çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.
Yapay zekâ sistemlerinin etik sınırlarında dini değerlerin rehberliği
“Etik sınırlar ahlaki ve ilahi sorumlulukla belirlenmeli”
Söyleşimiz esnasında yapay zekâ sistemlerinin etik sınırları belirlenirken dinî değerlerin rehberlik edip edemeyeceği sorusu, her üç uzmanın da ortaklaştığı bir konu oldu: Mümkün ve kimi durumlarda gerekli.
Prof. Dr. Hasan Güçlü; “Dinlerin kadim öğretilerinden adalet, hakkaniyet ve merhamet ilkeleri, yapay zekâ araçlarının tasarımı ve kullanımı için güçlü etik dayanaklar sunar. İslam’da insan hayatı dokunulmazlığının yapay zekâ etiğinde de önemli bir yeri vardır” derken; Prof. Dr. Abdurrahim Toktaş, “İslam hukuku, faydayı artırma ve zararı önleme ilkelerine dayanır. Bu bağlamda yapay zekâ sistemleri, kamu yararını gözetmeli, kul hakkı gözetilmeli ve ayrımcılığa yol açmamalıdır. Etik sınırlar sadece teknik değil, ahlaki ve ilahi sorumluluk ilkeleriyle belirlenmelidir” ifadelerini kullandı. Doç. Dr. Yıldıray Sipahi ise “Bu tür sistemleri nasıl eğitip kontrol ettiğiniz belirleyici olur. Hesaplamalı kararlar hata payını düşürebilir ama ruhsuz yapay zekâ sistemlerinin dini rehberliğe dönüşmesi, insani boyutu eksik bırakır” dedi.
Yapay zekâ ile ruh yeniden tanımlanabilir mi?
“Yapay zekâ ruh sahibi olamaz”
Bilinç sahibi olduğu iddia edilen yapay zekâ sistemleri, yalnızca teknik başarılarıyla değil, beraberinde getirdikleri felsefi ve metafizik tartışmalarla da gündemde. “Ruh”, “şuur” ve “öz farkındalık” gibi insana özgü kabul edilen kavramların, yapay varlıklar için geçerli olup olamayacağı sorusu, hem teknolojinin sınırlarını hem de insanın niteliklerini sorgulamaya açıyor. Uzmanlara göre, bu tartışmalar salt mühendislik değil; aynı zamanda ilahiyat, hukuk ve zihin felsefesinin de konusu haline geliyor. Üç farklı akademisyene, bilinçli yapay zekânın ruh kavramını yeniden tanımlamaya itip itmeyeceğini sorduk.
Prof. Dr. Güçlü, konuyla ilgili olarak şu ifadeleri kullandı: “Eğer bir yapay zekâ şuur sahibi gibi davranıyorsa ve insanlar bunu ayırt edemiyorsa, ona ruh atfetme eğilimi doğar. Gerçek bilinçten ziyade, taklit edilen bir bilinç bile bu tartışmayı zorunlu hale getirir.” Prof. Dr. Toktaş da “İslam’a göre ruh Allah’a özgüdür ve hiçbir yapay sistem bu cevheri taşıyamaz. Bilinç, sorumluluk ve niyet gibi kavramlar ruhla bağlantılıdır. Ne kadar gelişirse gelişsin, yapay zekâ ruh sahibi olamaz” derken, Doç. Dr. Sipahi ise, “Bilinci bir mimari tasarım olarak görmek mümkündür. Ruhsuz oynayan insan yerine, canlılıkla oynayan makinelerden söz ediyorsak, mecazi anlamda ruhu onlara aktardık bile. Fakat bu ontolojik bir ruh değildir” sözleriyle durumu açıkladı.
Yapay zekâ fetva veya dini danışmanlık verebilir mi?
“Dini sorumluluk makineye devredilemez”
Yapay zekânın dinî alanlarda kullanımı artık teorik bir ihtimal olmaktan çıktı; pek çok ülkede dini danışmanlık veren algoritmalar geliştiriliyor. Peki, yapay zekâ gerçekten fetva verebilir mi? Bir metin arama motorundan farklı olarak, bireyin özgül durumunu gözeten, mezhep ayrımlarını anlayan ve ahlaki sorumluluk üstlenen bir sistem kurmak mümkün mü? Teknik kapasite ne kadar gelişirse gelişsin, bu mesele derin bir etik ve fıkhî boyut içeriyor. Konuyu uzmanlara sorduk:
Prof. Dr. Hasan Güçlü: “Zekât gibi alanlarda destek olabilir ama kişisel içtihat gerektiren
durumlarda yapay zekâ yetersiz kalır. Yanlış fetvanın sorumluluğu kime ait olacak? Bu belirsizlik büyük bir etik sorundur.”
Prof. Dr. Abdurrahim Toktaş: “Yapay zekâ, sadece bir yardımcı araç olabilir. Endonezya’daki örnek, fetva sistemlerinin karmaşıklığını gösteriyor. Mezhep farklılıkları, dilsel nüanslar gibi konularda yapay zekânın hâlâ eksikleri var.”
Doç. Dr. Sipahi: “Şu an birçok şehirde ölüm ilanlarını bile yapay zekâ yapıyor ve soğukluğu hissediliyor. Diyanet’in fetva hattı tarihe karışabilir ama dini sorumluluk makineye devredilemez. Bu, fıtrata aykırıdır.”
Yapay zekânın dini duyarlılığı geliştirilebilir mi?
“Bu konu hala gelişim sürecinde”
Yapay zekâ sistemleri yalnızca teknik doğruluk değil, aynı zamanda kültürel ve dinî duyarlılık da taşımalı mı? Bu soru özellikle toplumsal yaşamın dinsel kodlarla şekillendiği ülkelerde daha da önem kazanıyor. Bir sistemin yalnızca doğru cevap vermesi değil, aynı zamanda hangi bağlamda, nasıl bir üslupla konuştuğu da belirleyici hale geliyor. Peki, yapay zekâ bir toplumun kültürel DNA’sını öğrenebilir mi? Dinî kavramları doğru anlayıp hassasiyetlere uygun yanıt verebilir mi? Uzmanlar bu soruya temkinli iyimserlikle yaklaşıyor.
Prof. Dr. Hasan Güçlü, “Evet, dinî referanslara göre şekillenen cevaplar verebilen sistemler var. Ancak tam bir kültürel sezgi henüz sağlanamadı. Bu konuda hâlâ gelişim sürecindeyiz” ifadeleriyle konuyu açıklarken, Prof. Dr. Abdurrahim Toktaş: “Geniş ve nitelikli dijital veri setleri gerekir. Fıkıh, tefsir, hadis, atasözleri gibi kaynakların dijitalleştirilmesi şart. Sadece veri değil, o verinin anlamı da yapay zekâya öğretilmelidir” dedi. Doç. Dr. Yıldıray Sipahi ise “Yapay zekâ, sizin ne öğrettiğinize göre hareket eder. Kültürel anlam dünyamız aktarılmazsa, karşımızda bizi taklit eden ama bizi anlamayan bir sistem oluşur” sözleriyle gelişimi açıkladı.
“Yapay zekâ karar verebilir ama ahlaki sorumluluk taşıyamaz”
Yapay zekâ sistemlerinin gelecekte ne kadar özerkleşeceği kadar, bu sistemlerin verdikleri kararların sorumluluğunu taşıyıp taşıyamayacağı da ciddi etik tartışmaların merkezinde yer alıyor. Bir yapay zekâ, bir insan gibi karar alabilir ama bu kararın ahlaki sonuçlarını üstlenebilir mi? Empati kurmayan, niyet sahibi olmayan bir algoritmanın adaletli davranması mümkün müdür? İşin felsefi ve hukuki boyutunu birlikte ele alan uzmanlar, bu konuda net sınırlar çizilmesi gerektiği konusunda hemfikir.
Prof. Dr. Hasan Güçlü: “Yapay zekâ empati, vicdan, adalet gibi insana özgü yetilerden yoksundur. Karar verebilir ama o kararın ahlaki sorumluluğunu taşıyamaz.”
Prof. Dr. Abdurrahim Toktaş: “Avrupa Birliği gibi yapılar etik temelli yapay zekâ politikaları geliştiriyor. Ancak ABD ve Çin gibi güç merkezlerinde bu etik bilinç geri planda. Etik sorumluluk, yalnızca kodla değil, küresel taahhütle mümkündür.”
Doç. Dr. Yıldıray Sipahi: “Her yapay zekâya hukuki statü teklif edilmeli. Kusurlu ya da kusursuz sorumluluk ayrımı yapılmalı. Etik bazen yeterli olmaz; yasal düzenleme gerekir. Yapay zekâyı hangi kanunun içinde yaşatacağımızı biz belirlemeliyiz.”
Görünen o ki, yapay zekâ ile dinî düşünce arasında yükselen ilişki; yeni hukuki, etik ve teolojik sorgulamalara zemin hazırlıyor. Ruh, bilinç, sorumluluk, niyet gibi kavramlar sadece inanç değil, aynı zamanda felsefe, mühendislik ve kültür alanlarının da ortak tartışma konusu haline geliyor. Yapay zekâ artık sadece veri işleyen bir araç değil; insanın anlam dünyasına adım atan, hatta onu yeniden şekillendiren bir aktör. Bu dönüşüm karşısında, ilim insanlarının rehberliğine her zamankinden daha çok ihtiyaç var.