Fırat Haber

Prof. Dr. Aksoy: “Deprem öncesi yapılması gereken çalışmalar önemli”

Haber: Büşra Erozan

Fırat Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ercan Aksoy, 24 Ocak’ta Elazığ’da meydana gelen 6,8 şiddetindeki deprem ile ilgili Fırat Haber’e açıklamalarda bulundu. Prof. Dr. Ercan Aksoy, depreme karşı alınabilecek önlemler arasında, bilinçli bir toplum olmanın ve güvenli zeminler üzerinde yapı inşa etmenin önemli olduğunu belirtti.

Deprem anlık bir olay mıdır? Yoksa bir süreci var mıdır?

Deprem bir anda meydana gelir; fakat bu bir süreç sonucunda meydana gelir. Deprem bir enerji boşalması olayıdır. Fay üzerinde bir yerde biriken enerji, fayın herhangi bir yerinde kırılmaya sebep olup o zamana kadar biriken enerji açığa çıkıp deprem dalgaları şeklinde yayılır.  Zaten sarsıntıyı meydana getiren o zamana kadar biriken enerjinin yer kabuğunda ilerlemesidir. Yani deprem bir süreç içinde meydana geliyor. Bu süreç içinde meydana gelmesine sebep olan faktör de enerjinin birikmesidir. Çünkü kırılmanın meydana gelebilmesi için fay boyunca bir hareketin meydana gelmesi lazım. O zamana kadar biriken enerji artık fayın direncini aşacak ki bir noktada kırılma meydana gelsin. Buna biz depremlerin tekrarlanma aralıkları diyoruz. Yani bir deprem meydana geldiğinde yeniden aynı fay bölümünde deprem meydana gelebilmesi için tekrar enerjinin birikmesi lazım, bu da fayın özelliğine göre kısa veya uzun aralıklarla olabiliyor. Bahsettiğimiz enerjiyi anlamak için yerkürenin yapısını bilmek lazım. Yerkürenin en dış bölümünü oluşturan 70 kilometrelik bölümü litosfer (taş küre) olarak adlandırılır. Biz bu taş kürenin en üst bölümündeyiz. Bu bölüm kendi altındaki üst manto bölümünde (yumurtanın beyazı gibi düşünülebilir) yılda birkaç santimetre hızla hareket ediyor. Tek bir parça olarak değil. Litosfer parçalarına levha adı veriliyor. Bu levhalar birbirine göre hareket halindedir. Bu yerküre üzerinde levhalar birbirine doğru hareket ettikçe bazıları birbirini sıkıştırıyor bazıları birbirinden uzaklaşıyor. Bizim yaşadığımız bölgede Elazığ çevresinde hemen güneyimizde Bitlis Sütur zonu diye bir yer var. Sütur iki levhanın birbirine kenetlendiği yerdir. Bizim bulunduğumuz Anadolu levhası ile Ergani’de bulunan Arabistan levhası, Maden ilçesinin etrafındaki dağlar bu iki sütürun birleşmesi ile meydana gelen yükselmeler. Yani enerji tamamen yerkürenin en dış bölümündeki litosfer dediğimiz bölümün sabit olmayışından kaynaklanıyor. Dolayısıyla depremleri durdurmak, engellemek mümkün değil. Çünkü levhaların hareketi devam ediyor. Levha hareketleri değişebilir; fakat milyonlarca yıllık bir zaman diliminde değişir.

Doğu Anadolu Fayı’nın yapısı nasıl? Bunun hakkında bilgi alabilir miyiz?

Ergani’de bulunan Arabistan levhası, bizim bulunduğumuz Anadolu levhasına yakınlaşıp sıkışma devam ettiği sürece yer kabuğu bir tepki geliştirdi. Bu tepkiler sonucunda iki tane fay oluştu. Kuzey’de Kuzey Anadolu Fay Zonu, Marmara Bölgesinden başlayıp Erzincan’a doğru geliyor ve Bingöl Karlıova’da sonlanıyor. Karlıova’dan başlayıp Güneybatı’ya doğru Bingöl, Palu, Hazar Gölü, Doğanyol oradan Sincik üzerinden Gölbaşı, Kahramanmaraş Türkoğlu’na oradan da Akdeniz’e doğru devam ediyor. Bahsettiğimiz 700 kilometre uzunluğa sahip bir fay zonu. Arabistan levhası Güneyden Anadolu levhasını sıkıştırdıkça, Anadolu levhası bu iki fay zonu arasında batıya doğru hareket ederek bu sıkıştırmayı karşılamaya çalışıyor. Bu sıkışma devam ettikçe her iki fayımızın üzerinde enerji birikiyor. Biriken enerji fay üzerindeki direncini aşınca da deprem meydana geliyor.

“Fayın 40 kilometrelik bölümü kırılmış oldu”

Deprem üreten fayda son durum nedir?

Deprem üreten faydaki son durum, Doğu Anadolu Fay Zonu, (zon, bir kuşak) Karlıova’dan 700 kilometrelik fay boyunca farklı bölümlerden meydana geliyor. Şu an deprem üreten Malatya Pütürge segmenti (fay bölümü) üzerindeki enerji boşaldı. Çünkü fayın 40 kilometreye yakın bir bölümü kırılmış oldu. Bu fayın kırılması ile birlikte devamındaki diğer bölümlere enerji aktarılmış oldu ve o faylar gerildi. Son depremde en fazla hasarın bulunduğu Çevrimtaş Köyü’nde en son 1875 yılında yıkımla sonuçlanan bir deprem oldu. O zamandan şimdiye kadar 145 yıllık bir süre geçmiş. Şu an için aynı fay üzerinde büyük bir deprem meydana gelmeyecek. Küçük depremler olabilir. Bu bölümdeki depremselliğe bakıldığı zaman, 2003 yılında yine Doğanyol’da bir deprem meydana gelmişti. Bu deprem Doğanyol ile Hazar Gölü segmenti üzerindeydi. 17 yıldan beri küçük depremler meydana geldi. En son da 6,8’lik deprem oldu. Bir nevi son depreme kadar oluşan depremler, öncül depremlermiş. Bir fayın deprem üretme düzeni vardır. Eğer bunlarda bir artma veya azalma söz konusu ise bir anormallik var demektir. Tıpkı insan vücudunun ateşi gibi. Ateşinizin artması da düşmesi de bir rahatsızlık belirtisidir. Fayların da deprem düzeninde bir değişimi varsa bunlar bir takım problemlerin olduğunu gösterir. Fakat ne zaman olacak, kesin olacak mı bunlar hakkında kesin bir şey söylemek mümkün değil.

Enerjinin bir bölümü Palu ve Bingöl’de bulunan fay hattına yüklendi. Palu ve Bingöl fay hattında büyük bir deprem bekleniyor mu?

Bir bölgede meydana gelen depremlerin büyüklüğü değişkendir. Onları meydana getiren fayların ne kadar kırıldığıyla ilgili bir durum. Fayı oluşturan ana parçalardan Karlıova’dan Bingöl’e kadar olan Göynük segmenti 100 kilometrenin üzerinde bir uzunluğa sahip. Burada meydana gelebilecek bir depremde 100 kilometrelik bölümün tamamı kırılırsa büyük bir deprem olur. Önemli olan hangi fayın kırılacağı ve kırıldığı zaman ne kadar bir bölümünün kırılacağıdır. Bugünkü teknoloji ile depremleri önceden bilmek mümkün olmuyor. Fakat depremleri fayların meydana getirdiğini biliyoruz ve bu fayların da belirli aralıklarla çalıştığını biliyoruz. Bunları tam olarak öğrenebilmek için o faylar üzerinde hendek çalışmaları yapılması lazım. Hendek çalışmalarında; fayın üzerinde hendekler açılıp, orada daha önceden meydana gelmiş olan depremlerin izleri araştırılıyor. O malzemeler yaşlandırılıyor ve bu faylar kaç yılda bir deprem üretiyor, bunun hakkında bilgi sahibi olunmaya çalışılıyor.

Depremler, tarihsel depremler ve aletsel depremler olarak ikiye ayrılıyor. 1900 yılından önceki depremlere tarihsel dönem depremleri diyoruz. 1900’den sonrakilere de aletsel dönem depremleri diyoruz. Çünkü depremleri kaydetme durumu 1900 yılından sonra kullanılmaya başlandı. Ondan önceki depremler hakkında yerel kaynaklarda yazılan yazılardan bilgi sahibi olabiliyoruz. O zamanki kayıtlarda depremin en fazla hasar verdiği yerler belirtiliyor; ancak yıkım fazla diye merkez üssü orası olacak diye bir şey yok. Bu bilgilerden depremin tam olarak nerede meydana geldiğini bilemiyoruz. Fakat fay zonunun nerede olduğunu bildiğimiz için 1874 depreminin Gezin ile Palu’nun arasında bir yerde meydana geldiğini söyleyebiliyoruz. O fay üzerinde yapılan bir tek hendek çalışması var. 200-300 yıl gibi bir süreden bahsediyorum. Bir deprem daha üretebilir; fakat bu bir yıl sonra mı, 10 yıl sonra mı olur, yani kaç yıl sonra bunu bilemeyiz.

Faydaki enerji tamamen boşaldı mı yoksa risk var mı?

Elazığ’ın bulunduğu konumu düşünecek olursak Güneybatı’da, Pütürge tarafında olacak bir deprem de bizi etkileyecek, daha Kuzeydoğu’da, Palu veya Bingöl çevresinde meydana gelecek bir deprem de bizi etkileyecek. Fakat 6,8’lik depremi üreten fay için artık risk yok. 2003 yılında Bingöl’de bir deprem meydana gelmişti. Bu deprem son Elazığ depremi büyüklüğündeydi ve biz o depremi de hissettik. Sonuçta Bingöl depreminin odak noktası bizden 150 kilometre uzaktaydı. Yani bu fay üstünde bu şiddette deprem meydana gelmesi mümkün değil; ancak çevre illerde olacak depremlerden etkilenme oranımız çok yüksek. 6,8’lik depremde fayın 40 kilometrelik bir bölümü kırıldı. Kırılmayan parçalar şimdiki kırılandan kısa olduğu için onların da büyük şiddette bir deprem meydana getirmesi beklenemez. Depremin büyüklüğü fayın ne kadar bölümünün kırıldığıyla ilişkili. Marmara depreminde 150 kilometrelik bölüm kırılmıştı. 1939 Erzincan depremi, Cumhuriyet tarihinin ilk büyük depremiydi, 40 bine yakın insan hayatını kaybetti. Fayın 300 kilometrelik bir kısmı kırılmıştı. Ürettiği deprem 8,1 büyüklüğünde bir depremdi. Bir deprem ne kadar büyükse, o kadar uzun bir fay kırılmış demektir.

Bir bölgede uzun bir süre deprem olmazsa, bu daha büyük bir depremi tetikler mi?

Bir fayın deprem üretme düzeni vardır ve bu o fayın aktif olduğunu gösterir. Bu fayda bir suskunluk dönemine girilmişse bir problem var demektir. Deprem sayılarında anormal bir artış varsa yine bir problem var demektir. Deprem üretmeyen bölgeler için ‘sismik boşluk’ kavramı kullanılıyor. Bu enerjinin biriktiğini ve o bölgenin riskli bölge olduğunu gösterir.  Fay zonları tek bir parçadan ibaret değildir. Bir parçada meydana gelen deprem kendisinden sonraki bölümlerde de stresi artırdığı için birbirini tetikliyor; ama aynı fay üstünde oluşan depremler için söylüyoruz bunu. Örnek vermek gerekirse İran sınırında olan depremin, Elazığ depremiyle bir alakası yok.

Deprem diğer doğal afetleri nasıl etkiliyor?

Depremlerin etkileri iki ana gruba ayrılır. Birincisi doğrudan etkilerdir. Bunlar açığa çıkan enerjinin deprem dalgaları şeklinde yayılması ve zemini sallaması ve fay boyunca yer değiştirmeler olmasıdır (yolların ikiye ayrılması vs.). İkincisi ise dolaylı etkilerdir. Bunların başında kaya düşmeleri, heyelan, çığ gibi kütle hareketleri var. Bazen deprem anında can kaybı olmasa da bu dolaylı etkilerin sebep olduğu can kayıpları olabiliyor. Tsunami de bunlardan bir tanesidir; ancak bizim ülkemiz için çok büyük tehlike değil. Elazığ depreminde, merkez üssü Sivrice’de heyelan ve kaya düşmeleriyle karşılaştık. Yolları kapatmıştı; ama daha sonra yollar ekipler tarafından açıldı. Bunlar fayın ikincil etkileridir. Kaya düşmeleri ve heyelan riski bulunan yerlerden uzak durulması gerekiyor.

Elazığ depremi hakkında neler söylenebilir?

Elazığ depreminden, 16-17 yıl önce deprem aktivitesinde bir artış olmuştu. En son 2019 yılının Nisan ve Aralık ayında 5 büyüklüğünde depremler meydana geldi. Aslında son iki deprem bu büyük depremin habercisi olan depremler. 2019’da olan depremler ile 6,8’lik depremin merkez üssü aynı yer. Bu bölüm enerjisini boşalttı; ama Elazığ için tehlike tamamen bitti, diyemeyiz. 1992’de Erzincan’da deprem meydana geldi ve Elazığ bunu hissetti. Çevremizde, 100 kilometre yakınımızda deprem üretebilecek başka faylar olduğu için bizim kurtuluşumuz depreme hazırlıklı bir il olmaktan geçiyor. Bu deprem Elazığ için bir milat olmalı. Depreme karşı hazırlıklarımız ne durumda? Nasıl bir sınav verdik? Eksiklerimiz nelerdi? Deprem öncesi yapmamız gerekenler? Deprem sonrası yaptıklarımız. Bunları görebilmemiz lazım. Eskiden deprem bölgeleri haritası vardı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 2019 yılı başlarından itibaren Türkiye Deprem Tehlike Haritası tanımlandı. Bu harita şunu anlatmaya çalışıyor: “Deprem bölgesi diye bir yer yok, sizin yapılarınıza gelecek ivme değerleri var.” Bu zemin üzerinde yapı olmazsa sorun olmaz. Sorun yapılan yapıların yıkılması. Zeminin sallanması ile birlikte üstündeki yapı sallanıyor. Bu ivme değeri ile açıklanıyor. Doğu Anadolu Fay Zonu, hemen Elazığ’ın yakınından geçtiği için Elazığ için belirlenen ivme değeri 0,4-0,45 civarında. Yani bizim yapılarımız bu değere göre yapılmış olmalı. Bizim bu fayların 7 büyüklüğünde deprem üretme potansiyeli de var. Deprem öncesi yapılması gereken çalışmalara önem vermemiz lazım.

Elazığ depreminde Harput’un etekleri daha az etkilenirken, Abdullahpaşa tarafı daha fazla etkilendi. Bu durum nasıl açıklanabilir?

Yapıları zemin üzerine yapıyoruz. Zeminin özellikleri iyi olmalı. Deprem dalgalarının yapı üzerine yüklerini çok getirmeyecek zeminleri tercih etmeliyiz. Deprem dalgalarının tıpkı ses ve ışık dalgaları gibi zemin içerisinde belli bir yayılma hızları var. Ses dalgalarının havada ve suda farklı yayılma özellikleri varsa deprem dalgalarının da yayılma hızları, içinden geçtikleri zeminle ilgilidir. Eğer dolgu zeminler üzerinde bina yapmışsanız, deprem dalgalarının dolgu zemin içerisinde ilerlerken hızları düşer. Bu düşmenin sebebi zemin içinde genliklerinin artmaya başlamasıdır. Genliklerinin artması demek, üstündeki yapıya daha fazla yük getirmeleri demek. Dolgu zeminler, alüvyon zeminler depremi, üstündeki yapıya daha çok hissettirecek zeminlerdir. Kayalık zeminlerde deprem dalgalarının hızlarında düşme olmuyor. Çünkü genlikleri küçük oluyor, bu da üzerindeki yapıyı fazla sallamamasına sebep oluyor. Bu açıdan baktığımızda yapılarımızı kayalık zeminlere yapmak daha avantajlı. Diğer bir taraftan bakıldığında dolgu zemin dediğimiz alüvyon zeminler tarıma elverişli zeminlerdir ve oranın üstünde yapılan yapılar da tarım arazilerinin ziyan edilmesi demektir. Yani hem deprem riskine yüklenmiş oluyoruz hem de tarım arazisi köreltilmiş oluyor. Zemin iyileştirilerek de üstünde yapı oluşturulabilir; fakat bu sefer de maliyeti artırılmış oluyor. Zemin iyileştirilince bina yıkılmayabilir; ama dolgu zemin üstündeki bir yapı kayalık zemindeki yapıya göre çok daha fazla sallanır. Bu sebeple mümkün olduğunca dolgu zeminlerden ve kötü zemin olarak tabir edilen zeminlerden uzak durmak lazım.

Deprem öncesi yapılacak olanlar şunlar olmalıdır: Öncelikle yer seçimi doğru yapılmalı, depreme dayanıklı projeler üretilmelidir. Üretilen projeler uygulamalı olarak kontrol edilmelidir. Evlerin içinde kolay devrilebilecek eşyalar sabitlenmeli. Deprem anında insanların trafiğe çıkmaması gerekiyor. Çünkü ambulanslar ve kurtarma ekiplerinin olay yerine en kısa zamanda gitmesi lazım. İnsanların çoğu acil toplanma alanlarını bilmiyor. İnsanların afet anında en yakın toplanma alanına nasıl gideceklerinin tatbikatlarla öğretilmesi lazım. Bu tatbikatlar eğitimin bir parçası olmalı. İlkokuldan itibaren ders dışında deprem eğitimi verilebilir. Eğitimler hazırlanabilir.

Özetlemek gerekirse, deprem gerçeğini unutmamız gerekir. Son deprem bize şunu gösterdi; depreme hazırlıklı olmazsak deprem sırasında ve sonrasında çok bir şey yapamıyoruz. Deprem sonrasında Elazığ’da dört bina çöktü ve ekipler hemen müdahale etti. Erken müdahalenin önemi ortaya çıktı. Ama bu sayı dört değil de daha fazla olsaydı bu kadar kısa sürede her yıkıntıya, enkaza müdahale zor olabilirdi. Depreme hazırlıklı olmak demek, deprem sırasında oluşabilecek risklere karşı hazırlıklı olmak demektir.