Sevilen radyo programcısı Doğancan Özadlı’nın radyoculuk serüveni

0
3044

Haber: Yağmur Mutlu

Kimi sabah işe giderken, kimi kahvaltı başında, kimi akşam eve dönerken, kimi yolları arşınlarken, kimi iş başındaki molalarda frekanslarını ayarlar ardından sevdiği programcının yayına başlamasını heyecanla bekler. Yayın başladığı anda ise bir yolculuğa çıkılır. Fırat Haber Gazetesi olarak Süper FM yayıncılarından Doğancan Özadlı ile radyo programcılığı üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Detayları haberimizde…

Doğancan Özadlı’yı dinleyicileri iyi tanır, lakin sizi yeni tanıyacaklar için Doğancan Özadlı kimdir?

28 yaşındayım. Hayatımın çok uzunca bir dönemi radyoyla geçti. 13 yaşından bu yana mesleğin içindeyim.

Doğancan çocukluğunda nasıl bir çocuktu?

Çocukluğum güzel geçti.  Dönüp baktığımda açıkçası pişman olduğum ve üzerine travmatik duygular yaşadığım bir çocukluğum olmadı. Aile değerleri olan, Anadolu kültürüyle yetişmiş bir ailenin çocuğu olarak mutluydum. Açıkçası hayal dünyamın tam anlamıyla şekillenmeye başladığı süreçte iş hayatım başladığı için işle ve meslekle alakalı çok büyük hayallerim yoktu. Çünkü işe başladığımda bu benim için aynı zamanda oyun, eğlence gibiydi. Bunun daha sonrasında hayatım olabileceğini hayal edememiştim. Ama zannediyorum ilk iş günümde içeri girdiğim andan itibaren hayalini kurduğum radyoya gittikten sonra hayal etmeye başladım.

Peki, bugün hayalini kurduğunuz yerde misiniz?

Aslında hemen gelir gelmez kimse bana mikrofon vermemişti. Tabi ki ilk zamanlar şimdiki gibi çok eğlenceli ve çok keyif aldığım zamanlardı diyemem çünkü işin zorluğunu ve angaryasını çektiğim zamanlardı. Ama iyi ki de o zorlukları çekmişim, iyi ki de bu meslekle alakalı kendi hayatımdan çok büyük fedakârlıklar yapmışım. Hayalini kurduğum şeyleri yaşıyorum, şimdi bunun meyvesini yiyorum, keyfim çok yerinde, çok mutluyum.

Radyo programcısı olma serüveniniz nasıl başladı?

13 yaşındayken montajla ve kamera arkası ile alakalı bilgi edinmek için bir yakınımın vasıtasıyla bir televizyon kanalına gittim. Fakat orada televizyon departmanı çok yoğundu. Benimle ilgilenilemedi. Aynı grubun radyosu olan Radyo Class ve Radyo Numberone FM’e asistan lazımdı. Sonra, gel sen bizimle zaman geçir dediler, bir yaz tatiliydi. Tamamen tesadüfi bir şekilde yani. Aslında başka bir niyetle gittiğim bir medya kuruluşunda başka bir işe verdiler beni. Ve çok sevdim, çok mutlu oldum. Tatil bittikten ve okul başladıktan sonra da okuldan çıkıp hemen hemen her gün radyoya gittim. Aslında benim için bir eğlence alanıydı diyebilirim. Çünkü o yaşta yetişkinlerle beraber bir şeyleri başarma hissi herhalde benim için çok daha baskın geldi.  O yüzden sokakta top oynamak yerine küçük yaştan itibaren kendiliğinden gelişen bir iş hayatında buldum kendimi.

Peki, bu kadar küçük yaşta bu duruma ailenizin ve çevrenizin bakışı nasıl oldu?

Babam çok sevimli karşılamadı, çünkü çocuktum. Babam bir süre sonra bana artık gitmeyeceksin dedi. Hatta hatırlarım kapıları kilitlemişti gitmeyeyim diye. Ama o gün gitmesem de ertesi gün bir şekilde yolunu bulup gittim. Sonrasında hemen hemen her ailede olduğu gibi annem devreye girdi. O biraz ortalığı yatıştırdı. Ve gördüler ki aslında ben iyi şeyler yapma yolundayım. Babam beni engellemekten vazgeçmişti. Daha sonra babam “İyiki de kendi bildiğini yapmışsın. Eğer sana engel olsaydım bunun vicdan azabını yaşardım.” dedi. O yüzden bazen bazı konularda çok öngörü sahibi olamıyoruz şartlardan dolayı. Ama bazı şeyleri iyi de olsa kötü de olsa yaşayarak deneyimlemek en güzeli.

Doğancan Özadlı için radyo nedir?

Hayatımdır diyebilirim. Yani dışarıdan bakınca eğleniyoruz, gülüyoruz, mutluyuz ama benim aynı zamanda ekmek paramı kazandığım yer mikrofon önü. O yüzden tek kelime ile ‘hayatım’.

Sürekli müziğin içindesiniz, müziğin sizin için anlamını nasıl yorumlarsınız?

Radyonun çok fazla bileşeni var. Müzik de onlardan, tabi ki en önemlilerinden bir tanesi. Zamanında radyoya başladığım dönemde konservatuar hayalim vardı. O dönem müzikle alakalı bir şeyler yapmayı çok istiyordum ve korolara dâhil oluyordum, sololar yapıyordum. O süreçte aslında edindiğim bilgiler bugün çok işime yarıyor. Bir radyoda program yapıyorsanız müzikle alakalı en azından temel bir seviyede de olsa müzik bilgisine sahip olmak önemli. Benim için de ne anlam ifade ediyor: Açıkçası yani herkes için ne ifade ediyorsa benim için de aşağı yukarı herhalde onları ifade ediyor.

Milyonlarca insana hitap ettiğiniz bir mesleği icra etmektesiniz bu kapsamda sizce mesleğinizin avantajları ve dezavantajları nelerdir?

Avantajı, işinde başarılı olursan seni destekleyen, takdir eden, seven insanların varlığı büyük bir motivasyon kaynağıdır ve e onlardan gelen övgüler, sevgi dolu sözler şımarmanıza değil de daha da iyi işler yapmanıza vesile oluyorsa bu daha büyük bir avantajdır. Dezavantajı da, radyolarda dinlediğiniz programların tamamına yakını çoğunlukla canlı programlar olur. Bu programlar esnasında ağzınızdan çıkacak herhangi bir kelime kariyerinizin sonu olabilir. Çünkü o otokontrolü sağlamazsanız devamında gelişebilecek şeyleri de ön göremezseniz, bunun haliyle büyük bir sıkıntı haline dönüşmesi çok kuvvetli bir ihtimali içermektedir.

Süper FM’de hafta içi her gün 07.00-10.00 saatleri arasında yayındasınız. Bu saatlerde güne enerjik başlamak için neler yaparsınız?

Çok uzun yıllardır sabah yayıncısıyım. Hatta 4 seneden fazla hem sabah, hem akşam saatlerinde yayın yaptım ama şu sıralarda sadece sabah yayında olmak benim için daha mutlu edici. Yakın zamana kadar sabah- akşam yayın yapıyordum ve bu süreç beni artık çok yormuştu. Güne enerjik başlamak için ekstra bir şey yapmıyorum. Enerjik başlama zorunluluğum olduğunu bildiğim için belki de. Yani ben hiçbir zaman sabah uyandığımda şımaran insanlardan olmadım. Stüdyoya girdiğim an itibari ile enerjimin yüksek olması ve insanlara eğlenceli bir şeyler sunmam gerektiğini bildiğim için hep enerjisi yüksek bir şekilde başlarım güne. Ekstra bir şey yapmıyorum.

Her gün aynı motivasyona sahip olamıyoruz. Sesinizde değişiklik hissedildiğinde ne gibi dönüşler alıyorsunuz?

Beni önceden, uzunca zamandır takip eden bir grup dinleyicim var. Kendimce kemik kitle dediğim, o kitle anlıyor. Ben istediğim kadar farkettirmemeye çalışsam da aslında bu çok nadir olan bir şeydir, onlar bir şekilde ses tınımdan ruh halimi anlıyorlar. Özelden, instgramdan yazarlar bana, “Doğancan bugün biraz tadın yok galiba.” diye. Hissedenler oluyor çünkü radyo, televizyon ya da diğer mecralar gibi değil. İnsanlar sizi sadece duyuyorlar. Duyulan şeyin ne kadar samimi, ne kadar yalan, ne kadar gerçek olduğunu çok iyi anlayabilirsiniz. Hâl böyle olunca da rol yeteneğinizin çok ultra olması lazım bazı şeyleri fark ettirmemek için.

Birçok anınız vardır elbette. Sizi en çok etkileyen anınızdan birini paylaşır mısınız?

Ben çok söyleşi yaptım. İl il gezdim ve o ildeki dinleyicilerimle bir araya geldim. Bir gün Ankara’daki bir söyleşiye gitmiştim. Orada kalabalık bir grup vardı, alışveriş merkezinde, bin kişiye yakın insandık. Çok da uzak olmadığı için Konya’dan bir dinleyicim Ankara’ya beni görmeye gelmiş. Mikrofonu aldı ve dedi ki: “Doğancan ben, seni bir hastane odasında dinlemeye başladım. Umudumun tükendiği ve artık sayılı günlerimin kaldığı bir süreçte karşıma çıktın ve ben seni dinleyerek iyileştiğimi düşünüyorum. Sana teşekkür etmek için geldim. Sen bana şifa oldun.” demişti. Tabii ben çok duygulandım, sahnede ağladım. Gelen herkesle hüngür hüngür ağladık ve o kızcağızla sarıldık. Unutamadığım anlardan biriydi. Çünkü biz bir odanın içinde mikrofonu açıp konuşuyoruz belki ama o ettiğimiz lafların kimin hayatına nasıl dokunduğunu bilemiyoruz. Aslında bu ve benzeri biriken çok fazla hikayem var. İşte bu gibi güzel anılar sayesinde her zaman o mikrofonun sesini açtığımda daha da bir şevkle muhabbet etmeye çalışıyorum.

Oldukça sadık bir dinleyici kitlesine sahipsiniz bu konuda neler söylemek istersiniz?

Evet, bu beni de çok mutlu eden bir durum. Lâyık olmaya çalışıyorum, dikkat etmeye çalışıyorum. Bazı konularda taviz vermemeye çalışıyorum. Çünkü ne yazık ki son dönemlerde rüzgâr nereye eserse oraya yönelen insan sayısı o kadar fazla ki, doğru olduğuna inandığım neyse onu savunmaktan, ne olursa olsun vazgeçmediğim için çok insanın kalbini kazandığımı düşünüyorum.

Bir radyo programcısı olarak bir iş gününüzü nasıl anlatırsınız, neler yaparsınız?

Gün benim için erken başlıyor. Saat 07.00’da başlayan programım olduğu için çok erken uyanıyorum. Hızlıca hazırlanıp hemen yayınımın öncesinde stüdyoda oluyorum ve ufak tefek yayın ayarlarımı yapıyorum, hazırlıklarımı yapıyorum. 10.00’da programım bittikten sonra aslında bir sonraki yayınımın hazırlığı başlıyor diyebilirim çünkü radyoda eğer belirli bir formatta program yapmıyorsanız; haber, aktüel ya da kültürel içerikli bir program değilse ekstra bir ön hazırlık gerektirmiyorsa hazırlığınız hayatın içinden olan mevzular haline geliyor. O yüzden ben stüdyodan çıktıktan sonra manavdaki gördüğüm bir fiyat, taksici ile ettiğim bir muhabbet veya karşıma çıkan herhangi bir şey ertesi sabah benim yayında konuşacağım mesele haline gelebileceği için biraz gözlem yapmaya çalışırım ve buradan ne çıkarırım diye sürekli hayatı takipte kalırım.

Bazen ülke de bazen de dünya çapında zor günler yaşayabiliyoruz. Peki, bu olağanüstü süreçlerde yayıncılık nasıl bir misyona sahip olmalı?

Radyo önemli bir iletişim aracı. Biz eğlence programı yapıyoruz fakat; toplumsal olaylarda, yakın zamanlarda yaşadığımız depremde bunun canlı örneğini gördük. İnsanların kasvetli ortamda duygularını paylaşması, gerekiyorsa beraber ağlamak o enerjimizi üzerimizden atmak; gerekiyorsa beraber motivasyonumuzu yükseltmek için çaba sarf etmek çok önemli. Şu sıralarda da malum koronavirüsten dolayı birçok insan evinde. 07.00’da başlıyor program, dolayısı ile normal zamanda normal rutinimiz devam ederken insanlar iş yerlerine giderken dinliyordu fakat şu sıralarda büyük bir çoğunluk evlerinden çalışıyor ya da çalışmıyor. Ama buna rağmen “Doğancan seni dinlemek için uyandık” diye bana her gün onlarca mesaj gönderiyorlar. İşte bu da aramızdaki muhabbetin ne kadar kuvvetli olduğunu gösteriyor. Bu gibi zamanlarda birbirimize duygusal anlamda çok faydamız dokunduğunu düşünüyorum.

Radyo programcılığı yapmak isteyen iletişim fakültesi öğrencilerine ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?

Özgün olmalarını tavsiye ederim. Birilerini taklit etmek veya biri gibi olmaya çalışmak yerine özgün olmakta fayda var. Aslında bunun her iş için geçerli olduğunu zannediyorum. Başkalarını taklit etmeye çalışmakla çok yol alınamayabilir. Farklı bir şeyler yapmak zorundalar. Çünkü öyle bir devirdeyiz ki ne yazık ki 90’lı yıllarda çok popüler olan birçok radyocunun ismi şu sıralarda radyolarda duyulmuyor. Ne yazık ki kendilerini yenilemeyip aynı şeyleri devam ettirme ısrarlarından, çağı yakalayamamalarından dolayı sıkıntılı şeyler yaşayabiliyorlar. Bir şeyler yapmak istiyorsanız gerçekten onun için ciddi bir emek sarf etmeniz ve çaba göstermeniz lazım.

Röportajınız için teşekkür ediyoruz. Son olarak eklemek istediğiniz şeyler var mı?

Herkese selamlarımı iletiyorum. Hafta içi her sabah Süper FM’de radyolarınızın açık olmasını umuyorum.