Antik kent Harput…

0
759

Haber ve Fotoğraf: Hasan Can Mak       

Elazığ denilince akla gelen ilk yer Harput oluyor şüphesiz. Elazığ’ın en eski yerleşim yeri olan Harput, tarihi yapısıyla gezip görülmeye değer bir yer.

Mevcut  tarihi  kaynaklara  göre  Harput’un   en  eski  sakinleri  M.Ö.  2000  yıllarından  itibaren  Doğu Anadolu’ya  yerleşen  Hurrilerdir. Hurriler’den sonra bölgenin, Hitit  hakimiyeti  altına  girdiğini  görmekteyiz.  Çok  uzun  sürmeyen  Hitit  hakimiyetinden  sonra  M.Ö.  9’uncu Asırdan  itibaren  Doğu Anadolu’da  devlet  kuran  Urartular  Harput’ta  uzun  süre  hüküm  sürmüştür.  Bugün  bile  tarihi  heybetiyle  ayakta  duran  Harput  Kalesi  Urartu  devrinin  izlerini  taşımaktadır.  Kale’de kaya  içine  oyulmuş  merdivenler,  tünel  ve  hücrelerle  su  yolu  bulunduğu  tespit  edilmiştir.   M.Ö.  9’uncu Asırdan  beri  bu  kalesiyle  müstahkem  mevki  olarak  bilinen  Harput,  en  az  4000  yıllık  bir  maziye  sahip  bulunmaktadır. Harput  isminin  ilk  hecesi  olan  Har, taş  (kaya) anlamına,  son  hecesi olan  put   (berd) ise   kale  anlamına  gelmektedir.  Günümüz  Türkçe si  ile  Taş  Kale  anlamını  taşımaktadır. Harput’un   M.S. 12’inci  asırdan 3’üncü  asra  kadar,  zaman  zaman  Romalıların  siyasi  ve  askeri  nüfuzunda  kaldığını   görmekteyiz.  Ancak  Romalıları  Anadolu’dan  çıkarmak  için  uzun  ve  çetin  mücadeleler  yapan  Pontus  Kralı  Mithradates  devrinde  ve  ondan  sonraki  zamanlarda el  değiştirdiği de  bilinmektedir.  Bununla  birlikte,  Miladi 3’üncü asırda, İmparator  Dioclatianus  zamanından  itibaren  Harput   bölgesi  tamamen  Roma  İmparatorluğuna  bağlanmıştır. Daha sonra  Sasanilerle,  Bizanslılar  arasında  devam  eden  harplerde   daima  ihtilaf  hududu  olarak  görülen  ve  kimi  zaman   Sasanilerin,  kimi   zaman  Bizanslıların  hakimiyetine  girerek  el  değiştiren  Harput’ta  Bizans  hakimiyetinin  ilk  devresi  7’inci asrın  ortalarına  rastlar.  Ancak  Hz.  Ömer  zamanında  Suriye  ve  Irak’ı  ele geçiren  Arapların  7’inci asrın  ortalarına  doğru  Harput  ve  çevresini de  zapt ettiklerini  görüyoruz.  Bu şekilde  başlayan  Arap  hakimiyeti,  10’uncu  asrın  ortalarına  kadar  devam  etmiştir. Harput’ta, Romalılar  döneminde  olduğu  gibi,  Araplar  devrinde de   etkin  bir  ize  rastlanmamıştır.  Bölge,  daha  çok  Bizans  ve  Arap  siyasi  ve  askeri  gücünün  gövde  gösterilerine  sahne  olmuştur.

Harput’un  Bizanslıların  hakimiyetine  ikinci  defa  geçişi  10’uncu asra  rastlar.  Bizanslıların  İslam  alemine  karşı  giriştikleri  büyük  seferlerin  ilk  hedefi  daima  Harput  olmuştur.  Nitekim,  ilk  taarruzda  Bizanslılar  Harput’u  ele  geçirmişler  ve  burada  bir  vilayet  teşkilatı  kurarak  kaleleri  tahkim  etmişlerdir.

Bizans  tarihinde  Harput,  bugünkü  söyleyişe  çok  yakın  olarak “Harpote”  diye  geçmektedir.  Aslında  Harput  bölgesi de “Mesopotamia” olarak  adlandırılmaktadır.  Harput’ta  Bizans  hakimiyeti  aşağı  yukarı  11’inci asrın  sonuna  kadar  devam  etmiştir. Harput  ve  çevresi,  26  Ağustos  1071  Malazgirt  muharebesinden  sonra 1085  yılında  Türklerin  eline  geçmiştir.  Bu ise  Selçuklular  devrine  rastlamaktadır.

Yan tarafta gördüğünüz resim Harput’un eski halidir, günümüzde bu yapıtların çoğu yok olmuştur.

Şüphesiz Harput denince de akla ilk gelen kalesidir. Hatta birçok kişi sadece Harput Kalesi’ni bilir. Kale, Harput’un güneydoğusunda ovaya hakim yalçın kayalar üzerinde bulunmaktadır. Coğrafi durumu bakımından tarih boyunca önemli bir kale olarak bilinmektedir. Kalenin asıl yapısı M.Ö. takriben 900. yıla aittir. Urartular devrinde yapıldığı bilinmektedir. Bu kale çeşitli tarihlerde onarımlar görmüş ve önemli ölçüde günümüze kadar gelebilmiştir. Harput Kalesi hakkında çeşitli efsaneler anlatılmaktadır. Bir rivayete göre kalenin yapımı sırasında yaşanan su kıtlığı nedeniyle, zamanın hükümdarının emriyle harcın hazırlanmasında su yerine süt kullanıldığı, bu yüzden de kaleye “Süt Kalesi” dendiği söylenmektedir.

İç kale ve dış surlar olmak üzere iki bölümden meydana gelen Harput Kalesi’nin özgün bir yapı olarak günümüze kadar korunabilmesinde Artuklu Dönemi’nde yapılan onarımların katkısı büyüktür. Kale daha sonra Dulkadiroğulları, Akkoyunlular ve Osmanlı Dönemi’nde de onarımlar görmüştür. Kalesinin dış surları tamamen yıkılmıştır. Yalçın kayalar üzerinde inşa edilen ve kuşatılması oldukça zor olan kale, içerisinde hastane, tahıl ambarı, darphane, su sarnıcı, cephanelik, cami ve çok sayıda sivil yapının bulunduğu büyük bir mahalledir. Harput eski bir yerleşim yeri olmasından öttürü bir çok tarihi yapıt bulunmaktadır.

Harput’un en ilginç yapısı ise Ulu Cami’nin eğri minaresidir. Bundan dolayı “Eğri Minareli Cami” de denilmektedir. İtalya’da bulunan meşhur Pisa Kulesi’ne benzerliği ile de dikkat çekmektedir. Hatta söylenenlere göre Ulu Cami, Pisa Kulesi’nden bile eğiktir.

Arap Baba Türbesi de bilinen ve birçok ziyaretçiyi kendisine çeken bir türbedir. Arap Baba mescidi kitabesine göre 1279 yılında Selçuklu hükümdarı III. Gıyasettin Keyhüsrev zamanında Yusuf Bin Arap Şah Bin Şaban tarafından yaptırılmıştır. Arap Baba, Harput’ta türbesi bulunan ve aynı isimle anılan bir ziyaretgahtır.

Yine önemli yapıtlardan biri de Süryani Kadim Meryem Ana Kilisesi’dir. Tarihi Harput şehrinde M.S. 179 yılında yapılan Meryem Ana Kilisesi, Harput Kalesi’nin doğusunda bulunmaktadır. Zemini ile arka duvarını Harput Kalesi’nin üzerine yapıldığı kaya teşkil etmektedir. Kilise 150 metrekarebüyüklüğünde taştan yapılmıştır. 1999 yılında bakımı yapılarak kilisenin zemini taşla döşenip, iç ve dış aydınlatması sağlanarak ibadete ve ziyarete açılmıştır. Eski Antik Roma Kiliselerine benzerliğiyle dikkat çekmektedir.

Tarih açısından büyük bir zenginliğe sahip olan Harput günümüzde yerleşim yeri olarak halâ kullanılmaktadır.