Türk milletinin zaferi: 30 Ağustos

0
527

 Hazırlayan: Oğuzhan Uzan

“Bağımsızlık, uğruna ölmesini bilen toplumların hakkıdır.”
                                                          Mustafa Kemal Atatürk

Türkiye, geçmişten bugüne bağımsız bir ülke olmak için çeşitli mücadeleler verdi. Toprak bütünlüğünü korumak, halkın özgür bir şekilde yaşamını sürdürmesini sağlamak, ekonomik anlamda bağımsız olmak gibi temel amaçlar için verilen mücadelelerden en kritiği olan 30 Ağustos Zafer bayramının bu yıl 98’inci yıl dönümünü kutluyoruz. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde yapılan bu taarruz sonucu Türkiye tam bağımsızlığına kavuştu. Türkiye’nin tam anlamı ile bağımsızlığına kavuştuğu bu şanlı bayramın tarihine gelin birlikte bakalım.

“Hazırlıkları gizli olarak yürüttü.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 20 Temmuz 1922’deki oturumunda Mustafa Kemal Paşa’ya dördüncü kez Başkomutanlık yetkisi verildi. Ancak bu sefer verilen Başkomutanlık yetkisinin ardından  Mustafa Kemal Paşa mecliste yaptığı konuşmada, “… Bugün ordumuzun manevi kuvveti en yüksek derecededir. Ordumuzun maddi kuvveti de fevkalade bir önleme gerek hissettirmeksizin milli emelleri tam bir güvenle elde edecek düzeye ulaşmıştır. Bu nedenle böyle bir yetkiyi devam ettirmeye gerek kalmadığı görüşündeyim.” şeklinde ifade ederek bu sefer kendisine geniş yetkiler verilmesine gerek olmadığı belirtti. Mustafa Kemal Paşa, Büyük Taarruz için lojistik hazırlıklarını bütün hızıyla devam ettirirken bir taraftan da harekât planları üzerinde çalışmalarını sürdürüyordu. Her ne kadar Başkomutanlık yetkisi ile ilgili görüşme 20 Temmuz’da mecliste yapılmış olsa da Mustafa Kemal Paşa taarruz kararını haziran ayında aldı ve hazırlıkları gizli olarak yürüttü. Bu karardan haberi olanlar ise yalnız cephe komutanı İsmet Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ile Milli Savunma Bakanı Kazım Paşa idi. Mustafa Kemal Paşa gezi adı altında bir seyahat gerçekleştirerek gittiği Sarıköy İstasyonu’nda İsmet Paşa, Fevzi Paşa ve Kazım Paşa ile bir durum değerlendirmesi yaparak büyük taarruzun Ağustos ayı sonlarında yapılmasına karar verildi.

“Gecenin karanlığı ile güneşin karşılaştığı vakitlerde harekât başladı.”

Hazırlıkları oldukça hassas ve büyük bir özen içinde yapılan Büyük Taarruz için 26 Ağustos gece saat 03:00’te karargâhtan ayrılan Mustafa Kemal Paşa beraberinde Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ve Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ile birlikte Birinci Ordu’nun gözetleme yeri olan Kocatepe’ye geldi. Gecenin karanlığı ile güneşin karşılaştığı vakitlerde, saat 05.00 sularında Türk topçu ateşiyle taarruz başladı. Topçu ateşine müteakip piyadeler ileri harekâta başladı. Bütün cephede birlikler düşmanla temas haline geldi. Süngü hücumuna kalkan görevi gören Türk birlikleri ilk olarak Tınaztepe, kısa süre sonrada Belentepe’yi ele geçirdiler. Ardından Türkmentepe, Sivritepe ve Kırcaarslan bölgeleri de ele geçirildi. Türk birliklerinin çökertmeye çalıştıkları Yunan cephesi yirmi kilometrelik bir alana sahipti. Türklerin vatanı uğruna canla, başla bu alanda ilerleyişini gören Yunan Kuvvetleri Komutanı Trikopis, Afyon’daki Yunan hastanelerinin boşaltılmasını ve Uşak’ta bulunan hastanelere nakledilmesini emretti. Batı Cephesi’nin Kuzey kanadındaki Seyitgazi’de de Türk ordusu Yunan birliklerini oyalamak amacıyla taarruza başladı.

“Her adım başında ‘Yaşasın Millet! Yaşasın milli ordu! Yaşasın Gazimiz! Sesleri yükseldi…”

Ağustos’un 26’sını 27’sine bağlayan gece Afyon’da Büyük Taarruz’un başladığına dair bilgi alan Ankara halkı oldukça endişeli ve bunalımlı bir gece geçirdi. 27 Ağustos’ta Türk birlikleri sabahın erken saatlerinden başlayarak kitleler halinde Yunan mevzilerine girmeye başladı ve Yunanlıların bir yıldan bu yana güçlendirdikleri mevziler birer birer Türklerin eline geçmeye başladı. Türklerin ilerleyişi Afyon’daki Gayrimüslim halk üzerinde ciddi endişe yarattı. Özellikle Yunanlılarla işbirliği halinde olan ve onlara lojistik destek sağlayan Rumlar ve Ermeniler endişeli zamanlar geçirdiler. 3-4 bin Rum ve Ermeni Afyonu terk etmek üzere istasyona akın ederken kısa süre içinde de Yunanlılar,  Afyonu terk ederek geri çekildiler. Türk birlikleri Yunanlılardan boşalan mevzilere girerek kısa sürede Afyona ulaştılar. Nurettin Paşa, Mustafa Kemal Paşa’ya gönderdiği telgrafla Afyon’un ele geçirildiğini bildirdi. Afyon’un Türkler tarafından ele geçirildiği haberi Ankara’da ve ülkenin diğer taraflarında büyük bir sevinç ile karşılandı. Ali Fuat Cebesoy bu durumu şu sözlerle anlatmıştır: “…tarifi mümkün olmayan bir sevinç ve tatlı bir heyecan içindeki halk, yedisinden yetmişine sokaklara döküldü. Havaya silahlar atıldı. Her adım başında ‘Yaşasın Millet! Yaşasın milli ordu! Yaşasın Gazimiz! Sesleri yükseldi…”

“Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, İleri!”

Büyük taarruzun başlamasından üç gün sonra da çarpışmalar bütün cephede hız kesmeden devam etti. Afyon’dan geri çekilen Yunan Ordusunun sığındığı Sincanlı Ovası da, Türk birlikleri tarafından ele geçirildi ve 28 Ağustos’ta Başkomutan Mustafa Kemal Paşa Afyon’a gitti. 29 Ağustos’ta Türk ordusunun başarılı ilerleyişi devam ederken Yunan ordusunda umutsuzluk hat safhaya çıktı. Bir yıl önce işgal edilen birçok yerleşim yeri birer birer Türk ordusu tarafından ele geçirildi. Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Paşa ve İsmet Paşa Afyon’da bir durum değerlendirme toplantısı yaptı ve değerlendirme sonucunda saldırının şiddetle devam ettirilmesine ve düşmanın devamlı surette takip edilmesine kararı verdiler. 30 Ağustos’ta Aslıhanlar civarında kuşatılmış düşman birlikleri Mustafa Kemal Paşa’nın bizzat idare ettiği Dumlupınar Muharebesi’nde bütünüyle imha edildi ve çok sayıda Yunan askeri esir alındı. Kısa süre sonra da Yunan Ordusu Başkomutanı Trikopis de esir alındı. Yunan ordusu 4-5 günlük bir süre zarfında bozulup dağıldı. Dağılan ordunun kaçarken bıraktıkları, top, tüfek ve savaş araç gereçleri terk edilmiş bir şekilde savaş meydanında duruyordu. Düşmanın toparlanmasına fırsat vermemek amacıyla Başkomutan 1 Eylül 1922’de önemli ve tarihe geçen “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, İleri!” sözünü söyleyerek düşmanın Anadolu’dan atılacağını açıkça beyan etti.

“Zaferin ardından muhalifler de fikirlerini değiştirdiler.”

Büyük Taarruz’un zaferle sonuçlanmasının ardından, TBMM’deki muhalifler de fikir değiştirip zaferi öven sözler sarf etmeye başladılar. Mecliste en hararetli muhalefeti yapan Erzurum mebusu Hüseyin Avni Bey bu sefer Başkomutan Mustafa Kemal lehine hararetli bir konuşma yaparak zaferle ilgili düşüncelerini dile getirdi: “Milli mefkurenin rehberi olan Gazi Hazretleri bugün bu ordunun kumandanlığını kabul ettiği gibi milli mefkurenin rehberliğini de kabul etmiştir. Ne büyük, ne azametli bir ruh! Bugün bu zafere bizi tebşir eden Başkumandandan rica ederim ki, çiftçinin başında yine o zekaları sayesinde bu cihan iktisadiyatında tezkar etmelerini Cenab-ı Hak’tan temenni ederim.” Bolu Mebusu Tunalı Hilmi Bey ise yaptığı konuşmada büyük zaferi kazanan Türk ordusunun muzaffer komutanını tarif edecek bir unvan veya bir sıfat bulamadığını dile getirdi.

Türk ve dünya basınında da Türk ordusunun zafer kazanması büyük yankı oluşturdu. Dönemin etkin gazetelerinden Hakimiyet-i Milliye, Peyam-ı Sabah, Açıksöz gibi gazeteler Büyük Taarruz süresince okurlarına olaylar hakkında olumlu veya olumsuz bilgiler verdiler. Yabancı basın da Türk basınından, Yunan basınında veya kendi muhabirleri aracılığıyla olaylar ile ilgili bilgileri kendi okurlarına ulaştırdılar. Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Muharebesi sonucunda Türk ordusunun 2 bin 543’ü şehit, 9 bin 977’si yaralı ve 101’i esir olmak üzere 12 bin 621 kişi zayiatı mevcuttu.

Tarihine değindiğimiz 30 Ağustos’un Türk milleti için bir dönüm noktası olduğu aşikardır. Ülkenin bağımsızlığı için verilen bu mücadele gerek Türkiye gerekse tüm dünya da büyük yankı uyandırdı.  Vatandaşların hem bağımsızlığına kavuşmanın mutluluğunu, hem de savaş esnasında kaybedilen vatandaşların vermiş olduğu üzüntüyü aynı anda yaşadığı bu süreç, alınan kararlar doğrultusunda da ülke genelinde kutlanmaya başlandı. Bakalım ilk kutlama öncesi ve sonrası süreçte neler yaşandı…

“Büyük Zafer için ilk kutlama töreni iki yıl sonra yapıldı.”

Büyük Zafer’den iki yıl sonra 30 Ağustos 1924 Cumartesi günü Dumlupınar’da Çal Köyü yakınlarında Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın da katılımıyla Büyük Zafer için ilk kutlama töreni yapıldı. Zaferi kutlamak için iki yıl beklemenin en önemli nedeni 1923 yılının yeni Türkiye açısından hem ulusal hem de uluslararası alanda yoğunluğun hat safhada olmasıydı. Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi 12 Ağustos 1924 tarihli nüshasının birinci sayfasında “Dumlupınar Meydan Muharebesi” başlıklı haberiyle bu sene ilk kez kutlama töreni yapılacağını duyurdu. Haberde Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa’nın da bir konuşma yapacağı bildirildi. Tören programı ile ilgili olarak, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, Milli Savunma Bakanı Kazım Paşa, Milli Eğitim Bakanı Vasıf Bey’in 9 Ağustos 1924’te bir toplantı yaptıkları ve bu toplantıda törenin programını belirledikleri ve Bakanlar Kurulu’na onay için sundukları belirtildi. İlk haberden altı gün sonra 18 Ağustos 1924 tarihli Hâkimiyet-i Milliye gazetesi ilk sayfasında törenin programını yayınladı. İzmir, Ankara ve İstanbul’dan gelecekler için yüzde elli indirimli özel trenlerin kalkacağını duyurdu.

Dumlupınar’daki Büyük Zafer kutlamaları için Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal (Atatürk) Paşa ve eşi Latife Hanım ile birlikte 29 Ağustos 1924 Cuma günü öğleden sonra saat 13:07’de Ankara’dan özel bir trenle hareket etmek üzere beklerken, Ankara garında kalabalık bir halk kitlesi onu uğurlamak için toplandı. Yedi vagonlu trende Başbakan ve Dışişleri Bakanı İsmet (İnönü) Paşa ve eşi, Genelkurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa, Bakanlar, Milletvekilleri ve gazeteciler bulunuyordu. Polatlı ve Eskişehir’e doğru ilerleyen tren, Polatlı ve Eskişehir istasyonlarında toplanan halkın bayram havasındaki yoğun sevgi gösteriyle karşılandı. Eskişehir’e ulaşan tren gece saat 03:00’e doğru Eskişehir’den Afyonkarahisar’a hareket etti. Sabah saatlerine doğru zaferin kazanıldığı Afyonkarahisar’a ulaşıldı. Afyonkarahisarlılar Başkomutanlarını ve beraberindeki heyeti coşkulu bir şekilde karşıladılar. İstanbul’dan gelen Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Ali Fethi (Okyar) Bey ve gazeteciler, İzmir’den gelen Ali Fuat ve Kazım (Karabekir) Paşa, İzzettin Fahri, Ali Hikmet, Şükrü Naili Paşalar, Eskişehir’den gelen Kemalettin Sami Paşa da Ankara heyetinden sonra Afyonkarahisar’a ulaştı.

“Yaşasın Büyük Reis-i Cumhurumuz”

30 Ağustos 1924 günü Çaltepe’de yapılacak törenler için bütün hazırlıklar yapılmıştı. Tören alanına giden güzergâhta iki afiş dikkat çekmişti. Bunlardan birisi Çal Köyü’ne giden yolun üzerindeydi ve şu ibare yazılıydı: “Yaşasın Büyük Reis-i Cumhurumuz”. Yine yol üzerinde başka bir afişin üzerinde daha uzun cümleler yazılmıştı: “Beş bin senelik mefahiri ile ayakaltında kalan haysiyet-i milliyeyi bir hamlede kurtaran bu yerlerin halaskarını iki sene evvel bugün şuracıkta sihirli kılıcı ve bir yıldırım şiddetiyle Türk tarihini yazarken görmüştük. Bugün bir sayfası okunan o tarihin muhteşem timsaline Kütahya halkı tarafından yüzbinlerce selam ve ta’zim!”

“Türk tarihinin en önemli dönüm noktasıdır.”

Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, 30 Ağustos 1924 yılında Dumlupınar’da yaptığı konuşmada, Büyük Zaferin önemini şu şekilde anlatmıştır: “30 Ağustos zaferi, Türk tarihinin en önemli dönüm noktasıdır. Ulusal tarihimiz çok büyük, parlak zaferlerle doludur. Ama Türk ulusunun burada kazandığı zafer kadar kesin sonuçlu, yalnız bizim tarihimize değil, dünya tarihine yeni bir akım vermekte kesin etkili bir meydan savaşı hatırlamıyorum. Besbelli ki genç Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli burada sağlamlaştırıldı, ölümsüz yaşayış burada taçlandırıldı.”

Programa göre kürsüye ikinci konuşmacı olarak çıkan İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İsmail Hakkı (Baltacıoğlu) Bey; “…Milli bir yazarımız daha iki üç gün önce ‘Meçhul Asker’den söz ederken demişti ki, ‘Meçhul olan Türk yoktur. Malum olan Mehmetçik vardır” diyerek konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “Selam dünyadan ahirete malum askerden meçhul askere! Selam, hürmet Türk istiklalini vücuda getiren insanların dehasına! Hürmet, iman, Türkün bitmez tükenmez olan ebedi hayat kudretine!