TÜBİTAK Genç Bilim’de yer alan yazıya göre, havanın soğutulmasıyla ilgili önemli gelişmeler 16. yüzyıldan sonra yaşandı. 1758’de ABD’li devlet adamı ve mucit Benjamin Franklin ve Cambridge Üniversitesinde profesör olan John Haddley yaptıkları deneylerde bazı sıvıların hızlı bir şekilde buharlaştırılması sonucu havanın soğutulabileceğini belirlediler. 1820’li yıllarda İngiliz mucit Michael Faraday amonyağı yüksek basınç altında sıkıştırıp sıvılaştırarak ve ardından buharlaştırarak laboratuvarındaki havayı soğutabileceğini keşfetti.
1851’de John Gorrie adlı bir doktor sarı humma hastalarını serin tutmak için odaların tavanında asılı bir buz havzasıyla odaları soğutmaya çalıştı. Soğuk hava ağır olduğu için yukarıdan aşağı doğru iniyordu. Buz, ABD’deki donmuş göl ve akarsulardan hastane odalarına taşınıyordu. Bu zorluğun üstesinden gelmek isteyen Gorrie kompresör yardımıyla buz oluşturan bir makine tasarladı. Maddi imkânsızlıklar nedeniyle geliştirdiği teknolojiyi satışa sunamadı ancak icadı modern klima ve soğutmanın temelini oluşturdu.
John Gorrie’nin buz yapma makinesi
Günümüzde kullandığımız klimaların çalışma sistemine benzeyen ilk klimalar ise 1902 yılında ABD’li mühendis Willis Carrier tarafından icat edildi. O yıllarda, artan sıcaklık ve değişen nem dengesi nedeniyle matbaalarda kullanılan kâğıtlar genleşip büzüşüyordu. Bu da baskı yapılırken renklerin düzgün çıkmamasına yol açıyordu. Matbaa şirketi, Carrier’ın çalıştığı firmaya başvurarak bu soruna çare bulmalarını istedi. Bunun üzerine çalışmalarına başlayan Carrier daha önceki yıllarda geliştirilmiş mekanik soğutma çalışmalarından yararlanarak bugün klima olarak adlandırdığımız bir makine icat etti. Havayı soğuk suyla doldurduğu borulardan geçirerek soğutan Carrier ortamdaki nemi kontrol altına aldı. Carrier’ın o dönemde geliştirdiği klima 30 tonluk devasa bir makineydi.