Haber ve Fotoğraf: Halil İbrahim Ergül, Muhammed Yadin Yılmaz
Diyarbakır’da 48 yıl önce Karakaya Barajı inşaatında çalışan İtalyan mühendis ve işçilerin içinde sinema salonu, sağlık merkezi, okul gibi yaşam alanlarını barındıran bir köy inşa ettiğini biliyor musunuz? Fırat Haber ekibi olarak Çüngüş ilçesinde yer alan İtalyan köyüne gittik ve baraj inşasında çalışan Abdultalip Arslan’dan İtalyan köyünü ve hikâyesini dinledik.
1976 yılında Fırat Nehri üzerine kurulan Karakaya Barajı’nın inşasında binlerce İtalyan mühendis ve işçi çalıştı. Bölgede 11 yıl kalan İtalyanlar, Diyarbakır’ın Çüngüş ilçesinde 350 hanelik modern bir köy inşa etti. İçerisinde sinema salonu, helikopter pisti, hastane ve okul gibi inşalar barındıran köyde 3 bin 500 İtalyan yaşadı. 37 yıl önce kaderine terk edilen bu alan, artık bir hayalet köye dönüştü. İtalyanların izlerini hala barındıran köydeki yapıları yerel halk ahır olarak kullanıyor, bölgeyi jandarma ekipleri sık sık denetliyor.
Bir kış günü ziyaret ettiğimiz İtalyan köyü, bizi karlar içinde karşılıyor. 48 yıl önce inşa edilen Karakaya Barajı’nın yanından geçerken inşasında emek veren işçileri düşlüyoruz. O işçilerden biri de az sonra görüşeceğimiz Abdultalip Arslan. Karlar içinde süren zorlu yolculuğumuzun ardından Abdultalip Arslan’ın sıcak karşılaması bizi kendimize getiriyor…
63 yaşında olan Abdultalip Arslan, Çüngüş ilçesine bağlı Oyuklu köyünde doğmuş. Çocuk yaşlarından itibaren müteahhitlerin yanında işçi olarak çalışan Arslan, 1983’te baraj inşaatı işine girmiş.
Baraj inşaatında çalışmaya başladığınız günlerden bahseder misiniz?
“İtalyanlar sayesinde işçiliği öğrendim”
Abdultalip Arslan, çocukluğundan itibaren iş hayatını ve yaşam mücadelesini anlatırken İtalyanlarla olan günlerinden de bahsetti:
“Burada sizin gibi çocukluğu dolu dolu yaşamak kolay değil; ben çocukluğumdan beri hep çalıştım. Önce hayvan otlatarak başladığım iş hayatı, İtalyan firmasında öğrendiğim işçilikle bu zamana kadar geldi. Yıllardır ekmeğimi işçilikten kazanırım.
1983’te askerden geldim, geldiğim gibi İtalyanların taşeron firmasında çalışmaya başladım. Tanıdık bir arkadaşım vasıtasıyla iş başvurusuna gittiğimde birtakım testler yapıldı ve işe kabul edildim.
Diyaloğumuz çok iyiydi. Onlarla ilişkimiz sayesinde dillerini öğrendim. Çok iyi insanlardı, sayelerinde işçiliği de öğrendim. İtalyanlarla formenler (tercüman) sayesinde iletişim kuruyorduk. Yavaş yavaş dillerini öğrenmeye başladık. Natalie ve Santini saha şeflerimizdi, bu isimler bize işi öğretendi. Hepsinin ayrı görevleri vardı… Kimi kalıpçı kimi demirci kimisi ise temizlikçiydi.”
İtalyan köyünün kuruluşuna tanıklık ettiniz mi?
“Burası adeta bir cennet gibiydi ama biz talan ettik”
Arslan karların arasında hala heybetiyle duran köyü göstererek anlatmaya devam etti:
“İtalyan köyünün inşası 1976’da başladı. Burada her türlü imkân vardı; okul, kantin, sinema… Aklınıza gelebilecek her türlü sosyal olanak. Burası hem serin hem de depreme dayanıklı bir bölge olduğu için İtalyanlar tarafından tercih edildi.
Buralar adeta bir cennet gibiydi ama biz talan ettik. İtalyanlar buradan yalnızca ceketlerini alıp gittiler, sonrasında ise yağmalar başladı. Kapı pencereler söküldü, çatal kaşık bile kalmadı. Eskiden çok güzeldi, bugün geldiği halden utanç duyuyorum…”
İtalyanlarla nasıl vakit geçiriyordunuz?
“Kültürümüz farklıydı ama biz aynıydık”
Bambaşka kültürlerin bir araya geldiği bu coğrafyada Arslan ve arkadaşları, İtalyan işçi ve mühendislerle adeta aile olmuş. Bir baraj inşasının birleştirdiği hayatlar, güzel dostluklarla yıllarca sürmüş:
“Kültürümüz farklıydı ama biz aynıydık. Birlikte pikniğe gider, eğlenirdik. İtalyanlar eğlencesine düşkün insanlardı zira. Onlar içki içerdi, bu bana tersti ama bu durum dostluğumuzdan hiçbir şey eksiltmedi. Hep bir aradaydık.
İtalyanların yaşam biçimleri nasıldı?
“Kendilerine bakmayı iyi bilirlerdi vesselam”
“Pazar günleri ibadet günleri olduğu için köylerine giriş yasaktı, o günler hariç her gün görüşürdük. Dinlerine önem verdikleri kadar eğlence hayatlarına da çok önem veriyorlardı. Gece hayatına düşkünlerdi, her akşam eğlence yaparlardı. Haftada bir köye sanatçı getirirlerdi. Kendi özel gecelerinde kendi ritüellerini yerine getirirlerdi. Çevre illere gezmeye giderlerdi. Hatta bir gün Kırmızı Tepe yolu üzerinde kaza yaptılar, birkaç İtalyan işçi hayatını kaybetti. Günlerce yas havası bu topraklar üzerinden hiç gitmedi…
Çüngüş’ten her vardiyada on yedi otobüs kalkıyordu. İtalyanlar üç vardiya olmak üzere 10 binin üzerinde insanla çalışıyordu. Her şeyi kendi kurdukları ofiste idare ediyorlardı. Onların her şeyi Diyarbakır’dan gelirdi. Domuz eti yedikleri için yemekhaneler ayrıydı. Bir de barları vardı. Kendilerine bakmayı iyi bilirlerdi vesselam.”
Wow amico: “Zazaca ve İtalyanca çok yakın diller”
İtalyanların yaşamından bahsederken Arslan’dan ilginç bir detay öğreniyoruz:
“İtalyanların dili Zazaca’ya çok benziyordu, çok yakın dillerdi. Zazaca bilenler İtalyanca’yı da kolaylıkla öğrenebiliyordu. Mesela Zazaca ‘yeter’ anlamına gelen ‘bese’ kelimesi, İtalyancada ‘besta’ olarak karşımıza çıkıyordu. Ben de az çok İtalyanca bilirim; wow amico, bellisimo, come stai. Yani ‘vay arkadaş’, ‘güzel’, ‘nasılsınız’…”
İtalyanlar gittiğinde ne hissettiniz?
“Onlar gidince buralar karanlığa büründü”
Sorumuz üzerine derin bir iç çekişin ardından hüzünlenen Arslan konuşmasına devam etti:
“İtalyanlar buradan gittiğinde şahsen çok üzüldüm. Burası bir şenlik alanı gibiydi, çok güzeldi. Onlar gidince buralar karanlığa büründü. Onlardan insanlığı, işçiliği, arkadaşlığı, farklı kültürleri öğrendik. Farklılardı evet ama bence bizden daha iyi insanlardı.
İtalyanlar gidince köyü su işleri personellerine verdiler. Sonra 24. bölge dağılınca onlarda gittiler. Sonrasında ise yıkım başladı… Köy halkı ve dışardan gelenler burayı yağmaladılar. Hiç denetim yoktu, burası kendi haline bırakıldı.”
Mimarisi ve hikâyesiyle bizi büyüleyen köyde artık kimse yaşamıyor, yalnızca evlerin çıplak gövdeleri kalmış. Bölge halkı bu evleri ahır olarak kullanıyor. Güvenlik adına sorun teşkil etmemesi için jandarma ekipleri bölgeyi sık sık denetliyor. Arslan bizi uğurlarken “buraları unutmadığımız için” bize teşekkür ediyor. Onun ve İtalyan arkadaşlarının hikâyesiyle dönüş yoluna koyuluyoruz…