Klişelerin Oscar’a dönüşümü: “Yeşil Rehber”

0
776

Yazı: Ayşegül Altunoluk

“Hangi çiçek, diğerini “sarı açtı” diye ayıplar?
Hangi kuş, “farklı ötünce” diğerine yasak koyar?
Derisinden, dilinden ötürü öldürülüyor insanlar.
Ah insanlar!
Her şeyi bulup kendini bulamayanlar…”

Charles Bukowski

Bu değerlendirme spoiler (bir eserin konusu veya detayları hakkında bilgi veren; eser okunmadan, dinlenmeden veya izlenmeden önce öğrenilmesi durumunda alıcının eser ile ilgili düşüncelerini veya alacağı hazzı etkileyebilecek açıklama veya ipucu) içermektedir.

Geçmişten günümüze toplumsal sorunlardan biri olan ırkçılık, basit ifadeyle, bir ırkın diğer bir ırktan üstün ya da aşağı olması, diğerine yönelik önyargılı, ayrımcı ve düşmanca davranması olarak kabul edilir. İnsanın doğuştan gelen, hiçbir çaba sarf etmeden sahip olduğu özelliklerini üstünlük malzemesi olarak kullanan bu zihniyetin tavrının, psikolojik bir hastalık olduğunu söylerken Malcom X  çok haklıdır. Amerika’nın keşfedilmesiyle başlayıp,  Nazi Almanyası’yla zirve yapan ırkçılık, günümüzde olumsuz değerlendirilmesine rağmen hala sürdürülmektedir.

Gerçek bir hayat hikayesi üzerinden ırkçılığa farklı bir bakış

Gerçek bir hayat hikayesinden esinlenerek beyaz perdeye taşınan filmlerden biri olan Yeşil Rehber, klasik bir tema olan ırkçılığı, ince ve vurucu dokunuşlarla, sağlam bir kurguyla, seyircinin bamteline dokunan sahne ve müziklerle ele alıyor. Daha çok komedi klasikleriyle tanıdığımız Peter Farrelly’nin yönetmen koltuğunda oturduğu film,  bizi 1960’lı yıllara, alanında ün yapmış Afro Amerikalı bir piyanist ile İtalyan kökenli bir beyazın hikâyesine götürüyor.

8 haftalık bir turne yolculuğuna çıkan ikili Dr. Don Shirley (Mahershala Ali) ve Tony Vallelonga (Viggo Mortensen) arasında oluşan dostluk hikayesinde, kişilerin önyargılarından kurtulmalarını ve daha önce aldırmadıkları konular hakkında farkındalık kazanmalarını izliyoruz.

Film adını, siyahların sosyal hayatta yaşadıkları sıkıntılar ve kısıtlamalar sebebiyle, güvenli bir  yolculuk ve konaklama yapabilmeleri için hazırlanmış yolculuk rehberinden alıyor. Bu dönemde, özellikle güney bölgesinde, kutuplaşma fazlasıyla kendini gösterir; siyahlar ve beyazların aynı restoranda yemek yemeleri, aynı tuvaletleri, otelleri kullanmaları dahi yasaktır.

Önyargılardan doğan dostluk

Elit çevrelerce benimsenmiş, iyi bir piyanist  ve birçok alanda akademik eğitim almış Dr. Shirley ve hayatını gece kulüplerinde garsonluk ve korumalık yaparak kazanan, kendi mahalle sınırlarından çıkmamış olan Tony Lip, ırkçılığın bariz olarak yapıldığı ve bilindiği güney bölgesindeki farklı şehirlere turne için yola çıkarlar. Kendisi de ırkçı bir tutuma sahip olan Tony için bu iş ilk başta çok da cazip gelmez. Fakat çalıştığı gece kulübünün kapanması sebebiyle Tony’nin işe, yolda yaşanabilecek olası problemler için de Dr. Shirley’nin sadece şoför değil, aynı zamanda bir korumaya ihtiyacı vardır.

Birbirlerine karşı önyargıyla başlayan bu yolculuk, zamanla güzel bir dostluğa evrilir. Dr. Shirley bir öğretmen edasıyla Tony’nin kaba ve yanlış sayılan  davranışlarını düzeltmeye çalışırken, Tony de Dr. Shirley’i daha önce deneyimlemediği şeylere zorlar. Birlikte vakit geçirdikçe bakış açıları genişleyen bu ikili, içsel bir sorgulama evresiyle kendileriyle ilgili de farkındalık kazanırlar. Dr. Shirley kendi ırk ve kültürüne yabancı kalmış bir Afro Amerikalı, Tony ise kendi kültüründen başka bir çevresi olmayan bir İtalyan’dır. Kendi hayatları ve çevreleri dışında da hayatlar olduğunun farkına varmaları, finalde birbirlerini oldukları gibi kabul etmelerine ve ilişkilerinin güçlü bir dostluğa dönüşmesine vesile olur.

Kendini bulmaya yolculuk

Bazı eleştirmen çevreler tarafından klişe ve sıkıcı olarak kabul edilen bu filmi ben tek solukta heyecanla ve defalarca izledim. Klişelere inat kurgusu, vurucu ayrıntıları ve ön plana çıkmadan kırılgan gruplara yönelik alt mesajlarıyla film, favori başyapıtlar arasında olmayı kesinlikle hak ediyor. Karakterlerin değişimi, önyargılarının kırılmasının işlenmesi muazzam.

Filmin başında evine gelen siyah işçilerin kullandığı bardakları çöpe atacak kadar ırkçı duygular besleyen  Tony, turne boyunca şahit oluğu haksızlık ve ırkçı tutumlardan sonra empatiyle bakmaya başlayıp, filmin sonunda Dr. Shirley’nin  “Ben neyim?” diye sorduğu sahnede, “Sen öncelikle insansın Mr. Shirley” diyerek yıllarca kalıplaşmış, belki de kendine dayatılmış olan düşüncelerinden sıyrılmış, sevgi ve sempatiyle yaklaşan biri; yıllarca gittiği yerlerde sahne süsü muamelesi gören ve bunu sineye çeken Dr. Shirley, kendine özgüveni tazelenmiş, uğradığı haksızlık ve olumsuz tutumları kabul etmeyip, kimliğini bulmuş olarak karşımıza çıkıyorlar.

Finalde Noel yemeğine dahil olan Dr. Shirley’nin karşılanması ve coşkuyla sofraya dahil edilmesi, toplumsal kalıp ve önyargıların yıkılmasının, ancak bireylerin tavır ve değişimleriyle, üstten dayatılan sistematik düşüncelerin, alttan gelecek direniş ve dalgayla mümkün olacağının ümidini aşılıyor. Evrensel bir köye dönüşen dünyada, artık bu tarz ilkel fikrilerin yeri olmadığı kabulü ve inancıyla bu film kesinlikle izlenmeye değer.