Geçmişte oynanan eğlenceli çocuk oyunları

0
926

Haber: Ezgi Çakmak

Fotoğraf: Seher Ulutaş

Elazığ’a özgü olan ve geçmişte oynanan çocuk oyunlarını araştırdık. Kültür ve Turizm Bakanlığında Kültür ve Turizm Uzmanı olarak görev yapan Araştırmacı- Yazar Ahmet Bulut, Elazığ’a özgü geçmişte oynanan oyunlar hakkında çeşitli bilgiler verdi. İşte geçmişte Elazığ’da oynanan çocuk oyunları…

Tü memi: Bu oyun misketin (bilye) olmadığı zaman yere çizilen iç içe üç adet dairenin içerisinde arının dışkısından yapılan, yeşil renkli sert hamur kıvamındaki Eğir’in yuvarlak misketler haline getirilerek belirli bir mesafeden dairenin içerisine atılması şeklinde oynanırdı. Oyuncular önce ellerindeki Eğir’den birer parça dairenin içerisine yatırır. Orta daireye en yakın atan bütün Eğirleri kazanır ve oyun böyle devam eder…

Köroğlu kaleden çıktı: Karşılıklı iki grup yapılır ve sayılar eşitlenir. Kura çekimi yapılır ve kaybeden taraf kalede kalır. Diğer grup kalede kendi arkadaşlarından sesi gür olan birini bırakarak uzaklaşır ve saklanırlar. Bir süre sonra kaledeki gruptan birkaç kişi ve kalede kalan diğer grubun elemanıyla saklananları aramaya başlarlar, ararken arkadaşlarını uyarmak için kalan kişi sürekli olarak ‘Köroğlu kaleden çıktı’ diye bağırarak aradıklarını bildirir; kaleden uzaklaştıklarına emin olan grup fırsatını bularak geri gelir ve orada bulunanları hırpalamaya başlar. Kaledekilerin karşılık verme şansları yoktur ve bağırmaları yasaktır. Bu olay saklananların yakalanmalarına yani arayanlar tarafından görülünceye kadar devam eder. Yakalanınca yer değiştirilir.

Aşuğ: Küçük baş hayvanların ayak bileğinden çıkarılan z harfine benzeyen kemik parçasına Aşuğ denirdi. Bir hizaya dizilen cevizlerden makul bir uzaklığa bir çizgi çizilir ve ebe seçilirdi. Sıra ile çizgiden cevizlere Aşuğ atılırdı ve sıradan cevizi çıkaran alırdı, vuramayan bir ceviz eklerdi. Hiç vuran olmazsa ebe yerdeki cevizleri alır ve herkes birer ceviz daha yatırır. Böylece oyun devam eder cevizi biten oyundan çekilir, kazanan ceplerini doldururdu. Fazla cevizi olan para karşılığı ceviz verirdi. Oyundan sonra toplanan cevizler kırılarak yenirdi.

Mamın elle: Bu oyun bir grupla oynanırdı. Oyuna katılanların her birinin mam adı verilen küçük bir sal parçası olurdu. Ortaya bir daire çizilip yaklaşık beş metre uzaktan ellerindeki salları dairenin içerisine atmaya çalışılırdı. Dairenin içerisinde bir ebe olur, salını daireye atanlar kazanırdı. Serbestçe gider salını alıp gelirdi. Atamayanlar ise ebeyi oyalayarak sallarına basmak zorundaydı. Ayak basan ellerini kullanmadan ayaklarının kenarlarıyla salı ayağının üzerine alıp havaya atarak tutmak ve ebeden kaçarak arkadaşlarının yanına gelmek zorundaydı. Eğer kaçarken ebe ona dokunursa oyuncu yanardı. Bunu başaran tekrar sıraya girme hakkı kazanır yapamayanlar ise ebe olurdu.

Mılla potik: Sonbaharda mahalledeki gençler yağmur yağarken ceket ve pantolon  giydirdikleri ağaçtan yapılmış uydurma bir mankeni yanlarına alıp evlerin kapısını çalarak hep birden şu tekerlemeyi söylerler: Mıllapotik ne ister, Allah’tan yağmur ister, ev sahibi cevap verir, bizden ne ister, çocuklar ihtiyaca göre, küpten bulgur ister, çiniden yağ ister, tenekeden kavurma ister, külekten tuz ister.

Evin sahibi o yağmurlu havada gelen çocuklara istenen malzemeyi getirmek üzere içeriye gider. Geldiğinde çocuklara ya istedikleri malzemeyi verir ya da bir kova su üzerlerine serperek şaka olsun diye geri çevirir. Genelde önce suyu serper sonra da malzemeleri verirlerdi. Sonunda topladıkları yiyeceklerden kavurmalı pilav yapılır afiyetle yerken bir taraftan da ıslak hallerine bakarak gülüşürler, topluca türküler söylenirdi.

Güvercin taklası: Yirmi kadar genç bir araya gelerek oyuna başlar. Seçim yapılır sona kalan dört kişi cezalı olur ve yatarlar. İki kişi sırt sırta dönüp öne doğru eğilirler, diğer ikisi de başlarını eğerek onların bacaklarının arasına sokarlar. Sayışmada ilk çıkan ebedir ve oyun onun direktifleriyle başlar. Ebe geriden hızlanarak koşar ve yatanların üzerinden takla atarak öbür tarafa geçer, bunu diğer sıradakiler izler, takla atamayan veya düşen yanar ve yatan birisiyle yer değiştirir. Ebe her geçişte değişik şeyler söyler diğerleri bunu tekrar eder şaşıran yanar, bazen de kayaya mektup diye yazar ve yatanlardan birinin arkasına pul gibi yapıştırır, diğerleri tekrarlar ve yanan yatar böylece oyun devam eder.

Çelik çubuk: Düz ve geniş bir alan seçilir. Yere küçük bir çukur açılır. İki ucu sivriltilmiş bir ağaç parçası çukurun üzerine konur, bir de sopa vardır. Sayım yapılır, sona kalan çukurun başına gelir, elindeki sopayla küçük parçayı havalandırır ve vurur. Mümkün olduğu kadar uzağa atmaya çalışır, bu parçayı havada yakalayan kazanır, yakalanmazsa ebe elindeki sopayı yere yatırır, küçük parçayı alan oradan yerdeki sopaya vurmaya çalışır ve oyun devam eder.

Mozik (Topaç): Ağaçtan yapılan Mozik ucunda falçata çivisi ve kırnap denilen ipi ile birlikte  mahalle bakkalında satılırdı. İpin bir ucu düğüm yapılarak, sağ elin orta parmağına geçirilerek ipin ucu Moziğin çivisinden itibaren özenle sarılarak baş parmak ve işaret parmağı arasına sarılır, sıkıca tutularak yere doğru atılır, yere düşen Mozik kendi çevresinde dönmeye başlar. Mozik oyunu orada bulunan Moziği olan oyuncuların katılımı ve kura çekimiyle başlar. Kurada kaybeden Moziğini düzgün bir alanda yere koyar diğerleri sıra ile elindeki Moziği yerde yatan Moziğin üzerinde çevirir ve vurmak şarttır. Yerde dönen Moziği parmaklarının arasından avuç içine alarak da üzerine vurabilirler. Vuramayan veya Moziği yerde dönmeyen yanar ve yere yatar, oyun yeniden başlayarak devam eder. Yerde uzun süre kalan Mozik diğer Moziklerin çivisine maruz kalır ve yara alır, iyi vuran övünür, yara alan ise üzülür, sevinenler Mozik dönerken ‘Kınalı kaytan’ diye sevinerek naralar atar.

Karpit patlatma: Boş bir arsada yere bir kuyu kazılır ve içerisine su konulur, suyun içerisinde bir miktar karpit (karbon ile kalsiyum bileşiği madde) konulur, kutunun üst kısmına çivi ile bir delik açılır. Uzun bir sopanın ucuna kağıt parçası sarılır ve kibritle yakılır. Bu yanan kağıt parçası kutunun üzerindeki deliğe doğru uzatılır. Bunu yapan kimse yere yatar ve kendini korur, ateş kutunun üzerine tutulunca bir patlama olur ve kutu elli yüz metre yukarıya doğru fırlardı. En yukarıya çıkaran övünürdü. Çok tehlikeli bir oyun olduğundan genelde ailelerden gizli oynanırdı.