Gölcük depreminin ardından…

0
917

Haber: Oğuzhan Uzan

1999 Gölcük Depremi, İzmit Depremi, Marmara Depremi ya da 17 Ağustos 1999 Depremi… İsimler farklı olsa da acılar, korkular, kayıplar aynıydı. Kimileri evsiz kaldı, kimileri aşsız, kimileri de ailesiz. Saniyeler içinde, ansızın gerçekleşen bir doğal afet sonucunda insanların kaderleri değişti. 17 Ağustos 1999 yılında, saat 03.02’de meydana gelen depremin ardından 21 yıl geçti. Evler yenilendi, aşlar verildi ama bazı izler silinemedi.

17 Ağustos 1999 sabahı, yerel saatle 03:02’de gerçekleşen, Kocaeli/Gölcük merkezli deprem Richter ölçeğine göre 7,5  büyüklüğünde meydana geldi ve depremde büyük çapta can ve mal kaybı yaşandı. Gölcük merkezli yaşanan deprem, tüm Marmara bölgesi de dâhil olmak üzere Ankara’dan İzmir’e geniş bir alanda hissedildi. Yapılan araştırmalar sonucunda açıklanan raporlara göre 17 bin 480 kişi hayatını kaybetti, 23 bin 781 kişi ise yaralı olarak kayda geçti. 505 kişi de sakat kaldı. 285 bin 211 ev, 42 bin 902 iş yeri hasar gördü. Deprem gerek büyüklük, gerek etkilediği alanın genişliği, gerekse sebep olduğu maddî kayıplar açısından son yüzyılın en büyük depremlerinden biri oldu.

İhmallerin sonucu ağır oluyor

Depremin Türkiye’nin önemli bir sanayi bölgesi olan Marmara Bölgesi’nde meydana gelmiş ve çok geniş bir coğrafyayı etkilemiş olması, ülkede büyük sıkıntılara neden oldu. Yakın tarihte bu bölgede Adapazarı merkez üssü olmak üzere 1943, 1957, 1967 yıllarında şiddetli depremler yaşandı. Geçmişteki tarihlere bakıldığında, ortalama 30 senede bir bu bölgede büyük depremler oldu. 1999 depreminden sonra da belirli periyotlarda ve çeşitli büyüklüklerde depremlerin beklenmesi, bu fay hattının karakteristik özelliğinden kaynaklanıyor. Depremin bu kadar çok can kaybına yol açmasının sebebi olarak kaçak yapılar, standartlara uygun olmayan binalar, uygun olmayan gevşek zemindeki yapılaşmalar ve daha ucuza mal etmek için malzemeden çalan müteahhitler gösteriliyor. Depremden sonra zorunlu deprem sigortası gibi bir takım yasal düzenlemeler getirildi.

“Sesimi duyan var mı?”

Ansızın gelişen bir doğal afet. İnsanoğlu çaresiz kalıyor o anlarda. Çünkü anlık yaşanıyor. Kimi kaçarken kurtuluyor, kimi de kurtulmak için kaçarken yıkılan enkazın altında kalıyor. Ve dakikalar sonra kurtarma ekipleri çalışmaya başlıyor ve derin bir sessizlik oluyor. O sessizliği bozan tek bir cümle var: “Sesimi duyan var mı?” İşte bu cümle enkaz altında hayatını kaybetmemiş insanlara umut oluyor. Bu cümleye karşılık bir ses geldiğinde kurtarma ekipleri oraya yoğunlaşıyor. Acının tarifsiz olduğu bu deprem 21 yıl önce gerçekleşti. Geriye ise o zorlu günlerin, acı ve gözyaşı dolu kareleri kaldı.

17 Ağustos depremi tüm Dünya’da büyük yankı uyandırmış, birçok ülkeden ve uluslararası kuruluşlardan gerek acil yardım ekibi, gerek araç, gereç ile tıbbî ve insanî yardım malzemeleri gönderildi. Depremin ardından dönemin Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bill Clinton, eşi ve kızı ile birlikte İzmit’e gelerek Doğukışla’da bulunan çadırkenti ziyaret etti. Ayrıca başta Almanya ve Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere 52 ülke ülke Türkiye’ye yardım etti.

Depremin ardından ülkemizin çeşitli sanatçıları, yaşanan zorlu günleri sanatları ile birleştirerek şarkılar bestelediler. İçlerinde bulunan usta sanatçı Kayhan  “17 Ağustos Depremi”, İsmail Türüt ise “Can Pazarı” isimli şarkıları bestelediler.

Depremde hayatını kaybedenlere Allah’tan Rahmet diliyoruz. Böyle büyük depremleri tekrar yaşamamak dileğiyle.

17 Ağustos 1999’u unutmadık, unutmayacağız. Hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımızın acısını derinden hissediyoruz.