Milli iradenin temsilcisi TBMM 100 yaşında

0
637

Haber/Fotoğraf: Oğuzhan Uzan

Türkiye Büyük Millet Meclisi 100 yaşında. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM),  açılış yılı olan 1920’den bugüne kadar bir asır geçti. Meclisin tarihine TBMM’nin internet sayfasında (www.tbmm.gov.tr)  ve Wikipedia’da yer alan bilgiler ışığında bir göz atalım…

Osmanlı Devleti’nde 23 Aralık 1876’da ilk Osmanlı Anayasası olan Kanun-i Esasi ilan edilmiştir. Kanun-i Esasi’nin ilanının ardından Meclis, Heyet-i Ayan ve Heyet-i Mebusan olmak üzere iki kanatlı olarak yapılandırılmıştır. 13 Mayıs 1877 tarihli Heyet-i Mebusan Nizamname-i Dâhilîsi ile Türk parlamento tarihinde, idari yapılanmaya ilişkin kuralları içeren ilk düzenleme yapılmış, bu Nizamname çeşitli tarihlerde değişikliğe uğradıktan sonra, 1916’da Meclis-i Mebusân İdare-i Dâhiliye Nizamnamesi kabul edilmiştir. 23 Nisan 1920 tarihinde açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi, kendi idari yapısını oluşturmak üzere, 26 Nisan 1920’de bazı değişikliklerle Heyet-i Mebusan’ın 1916 tarihli Nizamnamesini kabul etmiş ve söz konusu Nizamnamede; idari hizmetlerinin teşkilatlanması, bu teşkilatlanma kapsamındaki organlar ve görevli personel ile bunların görev ve yetkileri düzenlenmiştir.

2 Mayıs 1927 tarihinde Meclis, kendi çalışma içtüzüğü olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Dâhili Nizamnamesi’ni çıkararak yönetsel kurumsallaşma ilkelerini belirlemiştir. TBMM, idari yapılanmasına ilişkin kanun düzeyindeki ilk düzenlemeyi, 14 Haziran 1934 tarihli ve 2512 Sayılı Büyük Millet Meclisi Memurlarının Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunla yapmıştır. Daha sonra duyulan gereksinimler çerçevesinde anılan kanunda çeşitli değişiklikler yapılmıştır. 9 Ocak 1950 tarihinde 2512 sayılı Kanun yürürlükten kaldırılarak, 5509 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Memurları Teşkilatı Hakkında Kanun kabul edilmiştir. 27 Mayıs 1960 müdahalesi sonrası Kurucu Meclis oluşturulmuş ve yasama görevini üstlenen Milli Birlik Komitesi tarafından 5509 sayılı Kanunda değişiklik yapılarak 5 Ocak 1961 tarihli ve 231 sayılı Kanun ile meclis idari yapılanmasında yeni düzenlemelere gidilmiştir. Birimlere ait görevlerin ve bunların nasıl yerine getirileceğinin Başkanlık Divanınca tespit edileceği de hükme bağlanmıştır. 1960 sonrası oluşturulan ikili meclis yapısının getirdiği idari yapılanma ile 1950’de çıkarılan 5509 sayılı Kanunun öngördüğü idari yapılanma esasları, 13 Ekim 1983 tarihli ve 2919 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesine kadar sürdürülmüştür. 13 Ekim 1983 tarihinde 2919 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği Teşkilat Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle, idari teşkilat yapısında; müdürlüklerin temel hizmet birimleri olduğu yapılanma modeli yerine daha fazla hiyerarşik kademeyi içeren bir modele geçilmiştir. 18 Aralık 2011 tarihinde 6253 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle, daha az hiyerarşik kademenin bulunduğu yeni bir yapı benimsenmiştir.

Mustafa Kemal Atatürk, Meclis-i Mebusan’ın İstanbul’da değil, Anadolu’da toplanmasını istemekteydi. “Ben, Meclisi Mebusan’ın İstanbul’da saldırıya uğrayacağını, dağılacağını, kesin olarak bekliyordum. Böyle bir durum karşısında alınacak tedbiri kararlaştırmıştım. Hazırlığımız ve gerekli düzenlemelerimiz de başlamıştı: Ankara’da toplanmak.(M. Kemal ATATÜRK/Nutuk)

Atatürk, işgal altındaki İstanbul’da Meclisin tehlikede olduğunu savunuyordu. Atatürk’ün bu düşüncesine karşın Heyet-i Temsiliye’nin yaptığı toplantılarda Meclisin İstanbul’da toplanması fikri ağır bastı. Meclis-i Mebusan üyelerini belirlemek için Ali Rıza Paşa Hükümeti döneminde seçimler yapıldı. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyeleri seçimlerde başarılı oldu. Heyet-i Temsiliye, seçilen milletvekillerinin Meclis-i Mebusan’da “Müdafaa-i Hukuk” adında bir grup oluşturmasını istemekteydi. Buna karşın Meclis-i Mebusan’da böyle bir grup kurulamadı. Ancak heyet, yeniden açılan Osmanlı Mebusan Meclisi’ne üye olarak İstanbul’a gidecek olan mebuslarla görüşmeler yapmıştı. Heyet-i Temsiliye, hazırladıkları Misak-ı Milli’nin Mebusan Meclisi’nde kabul edilmesini sağladı. Heyet-i Temsiliye’nin Başkanı olan Mustafa Kemal Atatürk, kendisinin Meclis-i Mebusan’ın Başkanı seçilmesini ve Anadolu’da süren hareketin yasal olarak tanınmasını istiyordu. Ancak 18 Mart 1920’de İngiliz işgal kuvvetleri Meclis-i Mebusan’daki Heyeti Temsiliye milletvekillerini tutukladı ve sürgüne gönderdi. Bu tutuklamalardan sonra 18 Mart 1920’de Meclis-i Mebusan kapandı. Mustafa Kemal Atatürk, bunun üzerine Heyet-i Temsiliye’yi temsilen Meclisi Ankara’da toplanmaya çağırdı ve 21 Nisan 1920 tarihinde yayınladığı bir bildiri ile bütün milletin emir alacağı en yüksek makamın Büyük Millet Meclisi olacağını ve Meclisin 23 Nisan 1920 tarihinde toplanacağını duyurdu. 23 Nisan Cuma günü Hacı Bayram Camii’nde kılınan cuma namazının ardından dualar ile Meclis açıldı. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ve Meclis-i Mebusan üyelerinden oluşan 324 milletvekili ile kurulan Meclis, zorluklar nedeniyle 115 milletvekili ile açıldı. Aynı gün gerçekleşen toplantıda Meclis adının “Türkiye Büyük Millet Meclisi” olmasına karar verildi. 23 Nisan 1920 tarihinde, parlamento geleneklerine göre, en yaşlı üye olan Sinop Milletvekili Şerif Bey (d. 1845), Başkanlık kürsüsüne çıktı ve konuşma yaparak Meclis’in ilk toplantısını açtı:

“Bu Yüksek Meclisin en yaşlı üyesi sıfatıyla ve Allah’ın yardımıyla milletimizin iç ve dış tam bağımsızlık içinde alın yazısının sorumluluğunu doğrudan doğruya yüklenip, kendi kendisini yönetmeye başladığını bütün dünyaya ilan ederek, Büyük Millet Meclisi’ni açıyorum.”

Bu açış konuşmasında, millî egemenliğe dayalı yeni Türk parlamentosunun adı da “Sinop Milletvekili Şerif Bey  tarafından dile getirilmiş”( Teoman Ergül/ Milli Mücadele) ve  “Büyük Millet Meclisi” olarak belirlenmişti. Bu ad herkesçe benimsendi. Daha sonra Atatürk’ün tüm konuşmalarında yer aldığı şekliyle ve ilk kez 8 Şubat 1921 tarihli Bakanlar Kurulu Kararnamesi’nde de yazılı olarak, “Türkiye Büyük Millet Meclisi” adı kalıcılık kazandı.

Milli iradeyi hakim kılmak

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), milli iradeyi egemen kılmak ve insanların özgürlüğünü yani bağımsızlığını sağlamayı amaçlamıştır. Sağlanan bağımsızlığın ve egemenliğin devamı için bir otorite gerekir. Bu bağımsızlık ve egemenlik tek başına yürümez. İşte burada TBMM’nin bir diğer amacına ulaşıyoruz. O da bağımsızlığı ve egemenliği sağlayacak bir otorite kurma amacı. Milli egemenliği temel ilke olarak kabul eden Türkiye Büyük Millet Meclisi aynı zaman da halkçı, demokratik ve ulusçu bir yapıya sahiptir.

15 Temmuz gecesi Meclis ağır yara aldı ama dimdik ayakta kaldı

15 Temmuz gecesi gerçekleşen hain darbe girişiminde darbeciler Meclisi hedef aldılar. Meclisin bahçesini, avlusunu hatta toplantı salonunu hedef aldılar. Bir gazeteci adayı olan ve Meclise gidip görmüş biri olarak şunu söyleyebilirim ki insanın tüyleri diken diken oluyor, üstünden zaman geçmişti ama izler silinmemişti. Meclisimiz o gece ağır yara aldı ama dimdik ayakta kaldı. Toplantı salonunun arkasına atılan, o yemyeşil bahçedeki bombaların hala izleri vardı. Bir ülkenin Meclisi o ülkenin varlığının göstergesidir. Meclisi ziyarete gittiğimde bunu çok daha iyi kavradım. Bir ülkenin can direğidir Meclis. Varlığından mutluluk ve gurur duyduğumuz Meclisimiz bu yıl 100’üncü yaşını dolduruyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi adının dilden düşmemesi, ömrünün de baki olması dileğiyle. Yazımı, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye Büyük Millet Meclisi ile ilgili söylediği şu cümleler ile bitirmek istiyorum:

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, millidir; tamamıyla maddidir, gerçekçidir. Var sanılan ülküler arkasında, o ülkülere ulaşmak için değil, fakat ulaştırmak hülyasıyla milleti kayalara çarparak, bataklıklara batırarak, en sonunda kurban ederek mahvetmek gibi cinayetten kaçınan bir hükümettir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bütün programlarının ilkesi şu iki esastır: Tam bağımsızlık, kayıtsız ve şartsız milli egemenlik!”