Galata Kulesi ve Kız Kulesi’nin efsanevi aşkları

0
3664

Haber ve Fotoğraf: Emre Alperen Borazan

Bizans döneminde kullanılan adıyla Konstantinopolis, 1453 yılında Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet’in fethinden sonra Kostantiniyye, Dersaadet ve İstanbul, gibi farklı adlarla anılmıştır. İstanbul’un hareketli ve farklı yaşantıların buluşma noktası olması, değişik medeniyetlere ait yapılara ve kültürel izlere rastlamamızdaki en önemli etkendir. Galata Kulesi ve Kız Kulesi bu eserlerden sadece iki tanesidir ve tarihi değerlerinin yanı sıra günümüzde İstanbul’un en renkli ve hareketli turistik mekânlarıdır. Kulelerin bilinen geçmişinin yanı sıra süre gelmiş yaşantılarda haklarında çeşitli efsaneler ortaya çıkmıştır.

Galata (İsa) Kulesi

Asıl adı “İsa Kulesi” olan Galata Kulesi’nin yapım tarihi tam manası ile bilinmemesine karşın M.S. 500 yıllarının başında inşa edildiği tahmin edilmektedir. Galata Kulesi, bulunduğu bölgenin en önemli tarihi değerlerindendir. Kule; Romalılar, Venedikliler, Osmanlılar ve Cenevizliler tarafından farklı amaç ve çıkarlar uğruna kullanmıştır.

Kız Kulesi

Kız Kulesi, M.Ö. 5’inci yüzyılda Yunanlılar tarafından, günümüzde Üsküdar ilçesine bağlı olan Salacak Sahili bölgesinde yapılmıştır. Üsküdar ilçesinde Roma döneminden kalma tek mimari eser Kız Kulesi’dir. Aynı Galata Kulesi gibi, tarih boyunca farklı amaçlar için kullanılmıştır. Kule, İstanbul sınırları içerisinde hakkında en fazla efsaneye sahip olan tarihi yapıdır.

Romalılar, Yunanlılar ve Osmanlılar tarafından; Hero ve Leandros Efsanesi, Sepetteki Zehirli Yılan Efsanesi, Kralın Eşi ve Battal Gazi Efsanesi gibi çeşitli efsaneler anlatılmıştır. Bu efsanelere göre de Kule’ye zaman zaman farklı isimler verilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından hemen önce Kule deniz feneri olarak kullanıldı. 1980’li yılların başında askeri amaçlı radar istasyonu olarak kullanıldı. Günümüzde ise özel bir şirket tarafından restoran olarak işletilmektedir.

Kulenin bulunduğu adaya gidişlerde, siviller 20 TL ve öğrenciler 10 TL olarak ücretlendirilmektedir. Ziyaretler ise Salacak sahilinden her gün sabah 9 ile akşam 18:45 saatleri arasındadır.

Kız Kulesi ve Galata Kulesi’nin dillere destan aşkı

Ah be “İstanbul” sen değil misin bir boğaz uğruna koca şehri ayıran,

Kim bilir ne sevdaların ahı var üzerinde ki kavuşmuyor iki yakan!”

İstanbul, tarihi geçmişi içinde yüzlerce, hatta binlerce aşk hikâyesine şahitlik etmiştir. Şehrin en öne çıkan iki yapısı Kız Kulesi ve Galata Kulesi’nin de aşk hikâyesi dillerden dillere dolaşmaktadır.

Kız Kulesi’nin uzun tarihi, bir sürü âşık çiftin yıllarca oturup, Salacak Sahili’nden Kız Kulesi’ni izlemesine neden olmuş. Kız Kulesi de aşıkları izledikçe zamanla kendi yalnızlığını hissetmeye başlamış.

Bir gün karşısında Galata Kulesi yükselmeye başlamış, tüm büyüleyici duruşuyla. O an Kız Kulesi ve Galata Kulesi tüm İstanbul huzurunda birbirlerine âşık olmuşlar. Lakin araya giren koskoca İstanbul Boğazı, imkânsızlaştırmış aşklarını. İmkânsız aşk karşısında günden güne eriyip soluyormuş Kız Kulesi. Galata Kulesi ise Kız Kulesi’ni böyle gördükçe kahroluyormuş ve duygularını duyurabilmek amacıyla mektuplar, şiirler yazıyormuş.

Tarihte bir gün, Ahmet Çelebi çıkıvermiş Galata Kulesi’nin tepesine. Amacı oradan Üsküdar’a uçmakmış. Galata Kulesi, Ahmet Çelebi’ye uçmadan önce tüm aşkını dile getirmiş ve yazdığı mektupları vermiş. Hezarfen Çelebi dayanamamış bu aşkın çaresizliğine, almış mektupları ve atlamış Galata Kulesi’nden. Rüzgar o kadar kuvvetliymiş ki mektuplar dağılmış Boğaz’ın dört bir yanına. Yine de Kız Kulesi anlamış, Galata Kulesi’nin ona ne kadar âşık olduğunu ve martılarla birlikte şarkılar söyleyerek dile getirmiş aşkını. İmkânsız olan aşk, artık karşılığını bir şekilde gördüğü için iki kulede parlamış İstanbul’da günden güne.